Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Kuşkusuz farklı dönemlerimde farklı albümler duygu dünyamı etkiledi, zihnimi sarstı, estetik beğenimin gelişmesine katkı sundu. Bağlama çalmaya başladığım ilk yıl, Arif Sağ’ın “İnsan Olmaya Geldim” kasetini getirmişti babam bana. Sözleri Nimri Dede’ye ait bu eserin kimi yerlerindeki çok sesli yapı o yıllardaki küçük yaşıma rağmen farklı bir müzik evreniyle karşılaştığımı hissettirmişti. Ama bütün bir müzik ilgimi dikkate alırsak iki albümün sadece benim kişisel tarihim için değil Türkiye’nin müzik birikimi açısından da çok değerli olduğunu düşünüyorum.
Efdal Küçük tarafından kurulan Çağdaş Türkü Topluluğu
kendinden sonra gelen birçok isme ilham verdi
İlki Çağdaş Türkü Topluluğu’nun 86’da “Bekle Beni” ve 87’de çıkardıkları “Delikanlıya” albümleridir. Çağdaş Türkü aslında Yeni Türkü grubunun Ankara’da kalan üyesi Eftal Küçük’ün kurduğu ve kendinden sonra gelen çoğu isme ilham vermiş bir topluluk. Eftal Küçük (gitar, kemençe), Erkan Oban (perdesiz bas gitar), Tolga Çandar (bağlama, solist), Bahadır Suda (akustik piyano) isimlerinden oluşan grubun öyküsü aslında Güney Amerika’dan başlayarak dünyanın farklı coğrafyalarına yayılan ve müziğe dair benzer varoluşsal kaygılar taşıyan üretimlerin adı olan “Yeni Türkü/Şarkı Hareketi”nin 1980 sonrası Türkiyesi’ne yansıyan arayışlarına dayanmakta. Çağdaş Türkü ve Yeni Türkü grubu için, 12 Eylül sonrası içe kapanan, kendisine ifade kanalları bulamayan ülkenin büyük suskunluk yaşadığı dönemde, çok estetik bir politik duruşla müzik üretme kanalları bulmaya çalışan öncü topluluklardır diyebiliriz.
Çağdaş Türkü aynı zamanda 80 sonrası yazılan şiirimizle organik ilişki kuran özel bir grup. Ahmet Erhan, Yaşar Miraç, Haydar Ergülen, Ahmet Telli, Behçet Aysan gibi dönemin genç kuşak şairleriyle mesela. Grupça bestelenen bu şiirlerin önemli bir kısmı 1980 sonrası bireyinin ruh halini, içe gömülmüş umudunu taşır. Ancak bu tematik unsurların yanında Çağdaş Türkü’yü 80’lerin önemli müzikal deneyimlerinden birisi haline getiren tılsım, inşa ettiği sound’la ilgilidir. “Bekle Beni”de duyduğumuz ezgilerin, bu toprakların kolektif belleğinde gezinen sesler olduğu çok aşikar.
Uzunçalar olarak da sunulan “Bekle Beni”de bestelenmiş şiirlerin yanı sıra, bütünüyle arayışın izleğinde yapılandığı anlaşılan enstrümantal eserlerin yer alması, Çağdaş Türkü’nün daha ilk çalışmasının kartonetine not düştüğü müzikal poetikanın altının ne denli doldurulmaya çalışıldığının anlaşılması açısından önemlidir bence. Bu enstrümantal eserler 1987’de yayınlanan “Delikanlıya” çalışmasında da sürdürülerek Türk müziğine yeni alanlar açma meselesinin ciddiyetle korunduğunu gösterir ayrıca. Şunu söylemek gerekiyor ki, geleneksel Türk müziğinin de içerisinde yer aldığı Doğu müziği birikimi genel hatları ile söz üzerine yürüyen, şarkı okuyana eşlik etmeyi önceleyen bir külliyat. “Saz eserleri”nin çok az olduğu bu külliyata, içerisinde yerli müzikal tınılar taşıyan, modern müziğin geldiği teknik birikimle örtüşmeyi amaç edinmiş enstrümantal çalışmalar sunma çabasının, daha başından itibaren ileri bir müzik bilinci barındırdığı kuşku götürmez.
Bahsetmem gereken ikinci albüm ise Hasan Sağındık’ın 1989 yılında yayınladığı ilk çalışma olan “Yusuf Yüzlüler”dir. Sağındık bir bakıma Çağdaş Türkü’nün de içerisinde yer aldığı politik mevzinin tam karşısında konumlanan Türkiye okumasının temsiliyetidir diyebiliriz. Çağdaş Türkü devrimci ve sol duyarlılığı açıklarken, Sağındık muhafazakar milliyetçi bir zihin dünyasını karşılıyordu. “Yusuf Yüzlüler” albümü de tıpkı Çağdaş Türkü gibi 12 Eylül darbesinin gadrine uğramış kuşağın ağıtlarından oluşur. Birisi Erdal Eren’in, diğeri Mustafa Pehlivanoğlu’nun idamına hüzünlü ama mağrur edayla şarkılar söyler. Sağındık’ın bu albümünün, kendi müzikal hattı içerisinde tarihsel bir rol üstlendiğini de iddia etmek mümkün. Çağdaş Türkü nasıl kendinden önceki isimler olarak Mahzuni gibi kırdan kente türküleri taşıyan ozanlardan birikim devralıp onu modernleştiren Cem Karaca, Moğollar, Livanelilerden bir gelenek bulmuşsa önünde, Sağındık da “sünni ozan” geleneğinin güçlü temsilcisi Ozan Hilmi Şahballı’dan bir külliyat devralarak -geç de olsa- 80’lerin sonunda modern bir müzik üretmiştir.
Hasan Sağındık’ın “Yusuf Yüzlüler” albümü
12 Eylül ile sarsıcı bir hesaplaşmaya girişir
Türkiye’nin önemli kültürel, sosyolojik ve siyasal dönüşümler yaşadığı 80’li yılların sonlanıp 90’ların dünyasının başladığı zaman aralığında çıkan “Yusuf Yüzlüler” hem bir dönemi kapatmış hem de acıları romanlara, şiirlere, filmlere aktarılmakta yetersiz kalınan bir kuşağın geciken epiğini anlatmak gibi zor bir görevi yerini getirmiştir. Hatta bu kuşağın, öznesi olduğu tarihle yapamadığı hesaplaşmasını şarkılar üzerinden zamana not düşerek ülkenin arkadan gelecek yeni kuşaklarına anlamlı bir miras bıraktığını da ekleyelim. Hasan Sağındık müziğinin en belirgin özelliğinin, başından itibaren insanı, toplumu ve ait olduğu medeniyetin modernleşme sancılarını (kentleşmeden, çevre sorunlarına kadar) yaşayan Türkiye’yi de içine alan moral haritasına dair bakış açısı üzerinden çağa tanıklık ederek biçimlendiğini söyleyebiliriz.
“Yusuf Yüzlüler” kaseti çıktığı vakit haftalarca dinledim. İçinde bulunduğum psikoloji de şarkılar ile örtüşüyordu bir bakıma. Çünkü hapishanedeki ülkücülerin çıkarmış olduğu Bizim Dergâh dergisini takip ediyorum. Hapisteki ülkücülerin Mamak Cezaevi’nde, C-5’lerde yaşadığı işkenceler, hayal kırıklıkları, idama gönderdikleri arkadaşlarının ardından yazdıkları, söyledikleri ya da yazamadıkları, söyleyemedikleri… Bu ve başkaca acılı şeylerin anlatıldığı bir dergi idi Bizim Dergah. Ve ben okuduğum bütün bu metinlerdeki enstantaneleri, öğrenci evimin rutubetli duvarlarında yalnızlığımı paylaşan bir hayal gibi, geceleri irkilerek uyandığımda adeta yeniden görüyordum. “Yusuf Yüzlüler” şahidi olduğum bir kuşağın öyküsünün izdüşümü gibiydi benim için.
Kasette yer alan “Ağıt”, “Urgana Doğru”, “Yusuf Yüzlüler”, “Beşinci Mevsim”, “Hayal Kırıklığı”, “Beni Bu Şehirden Al Götür Anne”, “Leyla’ya”, “Türkistan”… hepsi birbirinden sarsıcı eserlerdi. İlk kez duyduğum şeylerden bahseden bu şarkılar bana o günlerde, kapısında dolandığım bambaşka bir dünyayı araladı sanki. Bu arada Çağdaş Türkü ile Sağındık arasında çok özel bir ilişki var. Çünkü Sağındık’ın “Yusuf Yüzlüler” ve “Beni Yaşarken Anla” albümlerinin aranjörü Çağdaş Türkü’nün bas gitarcısı Erkan Oban’dı.
Yorum Yaz