Bir direniş ozanı olarak Dedehan Hasan

MÜZİK Güncel

Türkiye’de emperyalizm karşıtlığı ve müzik meselesine ilişkin verili söylem bütünüyle sol retorik üzerine kurulu. Kendi topraklarındaki Amerikancı yönetime karşı direnen Victor Jara gibi sanatçılar ve İnti-İllimani grubuna atıflarla biçimlenen bu söylem Sovyet ya da Çin yayılmacılığına yönelik herhangi bir fikir beyan etmeden günümüze kadar geldi. Dolayısı ile Batı emperyalizmine yönelik direniş şarkıları ortaya koyan isimleri bilmemize rağmen -yakın zamana kadar- öncü sosyalist ülkelerin vaktiyle ve şu an yaptıkları insan hakları ihlallerini müzik üzerinden dünyaya duyurmaya çalışan sanatçılara dair sağlıklı veri bulmak neredeyse imkansızdı. Bunun bilinçli bir görmezden gelme olduğunu tartışabiliriz.   

Oysa sosyalist sanatçı Victor Jara’nın sanatsal olarak en verimli çağlarını geçirdiği 1970’lerin başında Türkistan’ın Özbekistan diyarında bir başka isim Dedehan Hasan tıpkı onun gibi işgal edilen ülkesi için direniş şarkıları söylüyor, mücadele şiirleri yazıyordu. Jara’nın bir kimlik ve elinde tuttuğu gitarının bir parçası olarak taşıdığı sosyalizm ideolojisine sahip Sovyetlerce işgal edilen bu Orta Asya topraklarında, atalarının özgürce gökyüzüne bakmanın bahtiyarlığını yaşadığı günleri hatırlayıp, halkının bu duyarlılığı hiç kaybetmemesi için türküler söyleyen Dedehan Hasan tıpkı Jara ve ABD kuklası rejimlere muhalif olan diğer Güney Amerikalı sanatçılar gibi kendi ülkesinde yasaklamalar, polis takibi, baskılar, hapishaneler ve işkenceler gördü. Jara davasında ne kadar samimi ise Dedehan Hasan da ülkesine, toprağına ve insanına o kadar kalpten duygularla aşık bir direniş şarkıcısı olarak anılmayı hak eden saygın bir ses. Bu yüzden, eğer emperyalizm karşıtlığı üzerinden bir yüce sanatsal öykü anlatacaksak bunun bir tarafında Victor Jara’dan bahsederken, diğer tarafında da Dedehan Hasan’ın mücadelesini önemseyerek tarihe not düşmek gerekli. 

Yurdunu işgal eden Sovyetlerin İkinci Dünya Savaşına girdiği yılların hemen başında 1941’de Orta Asya topraklarının en kadim şehirlerinden Fergana’nın bir köyünde doğdu Dedehan Hasan. Babası daha o iki yaşında iken Sovyet ordusunda Almanlara karşı, kendi ülkesini de işgal eden Rusları savunurken şehit düşer. Gerisini tahmin etmek güç değil. Yetim bir çocuk olarak fakirlik içerisinde geçirilen zorlu yıllarla boğulmuş bir hayat. Üniversitede gazetecilik eğitimi alan Hasan mezun olduktan sonra bir müddet gazetecilik yapar. Öğrencilik zamanlarından itibaren atalarının topraklarında çağlar boyu söylenegelen öyküleri, kahramanlıkları anlatan şiirler yazmaya başlayan ve o yıllardan itibaren Sovyet gizli servisi KGB’ce takibe alınan, rejim karşıtı olarak hakkında dosyalar tutulan Dedehan Hasan kısa zamanda ülkesinin edebi çevrelerinde önemli bir isim olarak öne çıkar. 

Ülkesinde sosyalist rejime övücü şiirler yazan, şarkılar söyleyen yerli işbirlikçi yazar, şair ve sanatçılar gibi ideolojinin nesnesine indirgenmiş ve araçsallaşmış bir aydın olmayı daha başından reddedip, yaşayacağı bütün zorlukları göze alarak yolunda yılmadan yürüyen Hasan’ı bütün Özbekistan’a tanıtan ilk şarkısı “Leyla”, Orta Asya’dan Balkanlara o büyük anlatının parçasından başka bir avaz değildir aslında. Neşet Ertaş’ın “Leyla”sı ne kadar bizimse Hasan’ın “Leyla”sı da o kadar bize aşinader diyebiliriz. O topraklardan Anadolu’ya kadar bütün bir coğrafyayı besleyen söylemin ana membaı Hoca Ahmet Yesevi’nin Hikmetleri’ni besteleyerek modern zamanlarda bu kadim bilgiyi yeniden güncelleyen sanatçının aynı zamanda 1965 yılında işgalci Sovyetler tarafından rejim muhalifi olduğu ve “vatan” şiirleri yazdığı, halkını uyanışa çağırdığı için vurularak şehit edilen şair Süleyman Çolpan’ın, kitaplarının basılması yasak olmasına karşın şiirlerini besteleyerek tarihe not düşmesinin simgesel anlamının büyük olduğunu tartışmaya bile gerek yok. Bu arada Çolpan’ın “Güzel Türkistan” isimli şiirine Dedehan Hasan tarafından yapılan bestenin Hasan Sağındık tarafından 1990 yılındaki “Yusuf Yüzlüler” isimli ilk kasetinde modern bir altyapı üzerine okunduğunu ve dinleyicisi tarafından çok sevildiğini hatırlatalım. 

Dedehan Hasan’ın sesini Türkiye ilk kez 1991 yılında Giz Ajans tarafından yayınlanan “Kıyam Kıvılcımları/Türkistan Marşları” adlı kaset sayesinde duydu. Ülkemize okumak amacıyla gelen Türkistanlı öğrenciler tarafından getirilip çoğaltılan bu kaset benim arşivimin de en kıymetli parçaları arasında (Gerçi kasette yer alan eserlerin “marş” olarak tanımlanamayacağını belirtmek isterim). Stüdyo Metropol’de yayınlanacak hale getirilen ve Dedehan Hasan’ın türkülerinden, şarkılarından evvel Ahmet Mercan tarafından kaleme alınmış bir giriş metniyle başlayan kasetin ülkemizde “Türk Dünyası müzikleri” adı altında ortaya konan çalışmalara ilham veren ürünlerin başında geldiğini söyleyebiliriz. 

Yayınlamış olduğu şiir kitapları, kasetleri, saygın edebi ve sanatçı kişiliği yanı sıra politik kimliği ile Türkistan coğrafyasının yaşayan en önemli isimlerinden birisi olan Dedehan Hasan’ı değerlendirirken siyasal milliyetçiliğin muhtelif tonlarını aşan, ülkesi ve atalarının toprakları için emperyalist güçlere karşı direniş şarkıları söyleyen öncü bir sanatçı demek daha doğru olur. Ki bunun en büyük ispatı kendi topraklarından çok uzaklarda Tunuslu bir çocuğun Avrupa’da maruz kaldığı milliyetçi tutumla ötekileştirilmesini anlattığı “Tunuslu Bala” şarkısını yapmasıdır. 

Ancak bunun yanında Türkiye’de emperyalizm karşıtlığı ve müzik ilişkisi konusunda ortaya konan mevcut literatürün de meseleyi salt sosyalizm üzerinden okuyarak başta Dedehan Hasan olmak üzere, yine Rus gizli servisince cephe dışında sivil bir alanda pusu kurularak şehit edilen Çeçen sanatçı İmam Alim Sultan gibi isimleri bilerek ya da bilmeyerek görmezden geldiğini söylemek mümkün. Dolayısı ile sosyalist Victor Jara ne kadar önemli ise müzik ve emperyalizm karşıtlığı açısından, toprakları sosyalistlerce işgal edilen Dedehan Hasan da bir o kadar önemlidir. 

Yorum Yaz