Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Bu yazıyı yazmaya başladığımda, Madleen Gemisi’nin dünyayla iletişimi Gazze’ye 150 mil kala kesildi. Gemidekiler, Mavi Marmara’nın başına gelenleri kendilerinin de yaşayacağını daha yola çıkmadan biliyordu. Ne olursa olsun vazgeçmeyeceklerini söylediler ve dünyadaki vicdan sahibi insanlar için önemli bir mesaj verdiler: “Denemeyi bıraktığımız an insanlığımızı kaybederiz!”
Madleen’in 12 gönüllüsü henüz İsrail zindanlarındayken, insanlığını kaybetmemek için binlerce kişi Global March to Gaza (Küresel Gazze Yürüyüşü) için yola çıktı. Tunus’tan hareket eden konvoya Libya’daki gönüllüler eklendi. Dünyanın 54 ülkesinden farklı dil, din ve ırka sahip 4500’ün üzerinde kayıtlı katılımcı, 17 Haziran’da Refah sınırında olmak için havadan ve karadan Mısır’a ulaştı. Mısır ise; Gazze'deki insani krize dikkat çekmek isteyenleri güç kullanarak sınır dışı etmeye başladı.
Global March to Gaza hareketi, Madleen’dekiler gibi ablukayı kırmak için denemeye devam edecek. Bu insanlar yolculuk kavramını denizden, karadan ve havadan kuşatarak; bize, böyle bir dünyada insanlığımızı kaybetmemek için yeni bir seyahat şekli gösteriyor. Hepimizi, sadece vicdanıyla seyahat edebilenlerin çıkabileceği bir yolculuğa çağırıyor. Editörüm seyahat özel sayısı yapacağımızı söylediğinde bu vicdani seyahat şekline dikkat çekerek yazıma başlamak istedim. O gemide ve o konvoyda fiziken bulunamasak bile kalben orada olduğumuzu belirtmek, kendi müktesebatımızca Gazze ve Filistin halkının yanında olduğumuza kayıt düşmek bizim için önemli.
Diyarbekir yoluna mı, “Kral Yolu”na mı?
Bu şehirdeki ilk durağımız, Diyarbakır-Mardin karayolu üzerinde yer alan Zerzevan Kalesi… Roma’nın sınır garnizonu olan bu kalenin tarihi, 3 bin yıl öncesine Asur Dönemi’ne kadar uzanıyor. Pers Dönemi’nde ise Kral Yolu üzerinde bulunan yerleşim alanı, yol güvenliğinin sağlanması amacıyla kullanılıyor. Daha aracımız kaleye tırmanırken Buzzati’nin Tatar Çölü’nü hatırlatan atmosfer, ayağımızı yere bastığımız andan itibaren bizi Teğmen Giovanni yapıyor ve bir anda Bastiani Kalesi’ne ışınlanıyoruz. Tepemizdeki güneş toprağa yansıdığında bakışlarımız tıpkı teğmen gibi sarımtırak oluyor. Ve kale sadece burada beklemiş askerler için değil, asırlar sonra kendisini ziyaret edenler için de sınırları korumanın önemine işaret ediyor.
Kalenin içinde dünya genelinde çok az örneği olan gizli bir tapınak da bulunuyor. Roma’nın gizemli dini Mithraizm’e ait Mithras Tapınağı, ana kaya oyularak yeraltına inşa edilmiş. Mithras, güneş tanrısı... Hint-Pers kökenli olan bu kelime “anlaşma ve dostluk” kavramlarının tanrısı olarak “aracılık eden” anlamına geliyor. Ayrıca ışığın, savaşın, adaletin ve inancın simgesi… MS 2. ve 3. yüzyılda Roma İmparatorluğunda oldukça yaygın olan bu din, Hristiyanlığın kabulüyle yasaklanmasına rağmen, gizem dini olarak yaşamaya devam etmiş. Bu inanç, Romanın egemen olduğu bütün topraklarda özellikle askerler, tüccarlar ve aristokratlar arasında oldukça yaygınmış. Dinsel törenleri gizli ve dışarıya tamamen kapalı yapılmış. Sadece erkeklerin kabul edildiği bu dine katılanlar, yedi aşamadan geçip on iki eziyeti çekmek zorundaymış. Törenler yeraltındaki mağaralarda ve tapınaklarda gerçekleştirilmiş. İşte bu mağaralar, tapınaklar ve onların içinde bulunduğu kale UNESCO Dünya Mirası geçici listesinde yer alıyor.
Şimdi rotamızı Pers İmparatorluğu döneminde sistematik hale gelen ve Lidya’dan başlayarak Mezopotamya’ya, oradan İran içlerine uzanan Kral Yolu’na çevirelim. Karacadağ Kalkınma Ajansı, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) ile yerel turizm paydaşlarının iş birliğiyle "Diyarbakır Kral Yolu Rotası Oluşturma Projesi" hayata geçirildi. Bu tarihi güzergahın kent sınırlarında kalan 351 kilometrelik kısmı için 32 ayrı yürüyüş rotası oluşturuldu. Bu rotalar sadece yürüyüş için değil, Diyarbakır'ın geçmişten günümüze taşıdığı kültürel değerler için de önemli… Tarih boyunca Asurlular, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve İslam medeniyetlerinin buluşma ve geçiş noktası olan bu kadim şehirde Diyarbakır Surları, Hevsel Bahçeleri, Ulu Camii, Ongözlü Köprü, Peygamberler Makamı, Hasan Paşa Hanı, Sülüklü Han ve dünyanın ilk metal işçiliğine dair örneklerin bulunduğu arkeoloji ve insanlık tarihi açısından öncü kazı alanı Çayönü Höyüğü’nü ziyaret edebilirsiniz.
Şanlıurfa, “Kültür Yolu Festivali” ile daha güzel
Rotamızı, 12 bin yıllık geçmişiyle insanlık tarihinin ilk izlerini taşıyan kadim şehir Şanlıurfa’ya çeviriyoruz. Vardığımızda şehirde Türkiye Kültür Yolu Festivali coşkusu başlamış bile... Tarihi, kültürü, müziği ve gastronomisiyle ziyaretçilerine geniş bir yelpaze sunabilen Şanlıurfa, festivalle birleşince daha da renklenmiş.
Yolumuzu Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’ne düşürdüğümüzde festival kapsamında Filistin’in mücadelesine saygı duruşu niteliğinde “Hâlâ Yaşıyorum” sergisiyle karşılaşıyoruz. Akşamüstü Balıklıgöl’e gittiğimizde bu gölün efsanesini “Işıkla Ateş Arasında” mapping gösterisi ile zamanın görsel diline uygun bir şekilde izliyoruz. Şanlıurfa Müzesi Göbeklitepe Replika Alanı’nda gerçekleşen “Müze Konseri” ile tarihi atmosferde müziğe doyarken, gastronomi işaretli restoranlarda sıra gecesi eşliğinde yöresel lezzetlerin tadını çıkarıyoruz. Siz de bu kadim şehri gezerken festival günlerine denk gelirseniz atölyelerden, sergilere, konserlerden çocuk gösterilerine çok sayıda etkinlikle karşılaşabilirsiniz.
Şanlıurfa’daki son günümüzde Türkiye’yi dünya arkeoloji haritasında ilk sıraya taşıyan Göbeklitepe’yi ziyaret ettik. Rehberimizden Taş Tepeler Projesi kapsamında Karahantepe’nin de çatısının yıl sonuna kadar tamamlanacağı ve ziyarete açılacağı müjdesini aldık.
Güne Şanlıurfa’nın göz bebeği Balıklıgöl’de devam ediyoruz. Rivayete göre; Hz. İbrahim ateşe atıldıktan sonra, Nemrut’un kızı Zeliha da kendisini ateşe atar. Sonra bir mucize gerçekleşir ve Zeliha’nın düştüğü yer bir göle dönüşür, etrafı ise güllük gülistanlık olur. Gölün içinde efsanelere konu olan sazan türü balıklar bulunuyor. Bu balıklar halk tarafından kutsal sayıldığı için yenmiyor. Balıklıgöl Platosu’nda Hz. İbrahim'in doğduğu mağara da var. Üç semavi dinin atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim’in makamı farklı dinlerden çok sayıda inanan tarafından ziyaret ediliyor ve şifalı kabul edilen suyundan içiliyor.
Biz de suyumuzu içtikten sonra Halil-ür Rahman Camii’nin önünde Filistin için toplanan insanlarla selamlaştık. Güzel ülkemizin her şehrinde vicdan sahibi insanların hep var olması duası ile havalimanına doğru yol aldık.
Yorum Yaz