Doğaya Bir Aşk Mektubu

Sergi & Müze KÜLTÜR SANAT

 İstanbul’un ikonik sergi mekanlarından Tophane-i Amire büyülü atmosferi ile şu günlerde belgeselleri ve fotoğrafları ile popüler olan  Sebastião Salgado’nun “Genesis” projesini ağırlıyor. Genesis, modern dünyaya güçlü bir uyarı ve aynı zamanda bir umut çağrısı diyebiliriz. Salgado’nun doğaya olan sevgisi ve insanlığın doğayla uyum içinde yaşama potansiyeline duyduğu inancı fotoğraflarda hissediyorsunuz ve belli oluyor ki bu projeye  hayat veren temel unsur da bu “inanç”.

Sebastião Salgado kimdir?

 Sebastião Salgado, fotoğrafçılık dünyasına derin izler bırakan Brezilyalı bir sanatçıdır. 1944 yılında, Brezilya’nın Minas Gerais bölgesinde, tarımla uğraşan bir ailenin çocuğu olarak doğar. Gençlik yıllarında ekonomi eğitimi alan Salgado, Fransız bir ajans tarafından Afrika’da saha çalışması yapmak üzere görevlendirildiğinde, yanında taşıdığı fotoğraf makinesiyle dünyaya farklı bir gözle bakmaya başlar. Bu, onun fotoğrafçılığa olan tutkusunun başlangıcı olur.

Salgado, ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri belgelemeye yönelik bir ilhamla, kariyerini insanların zorlu yaşam koşullarını anlatmaya yönelik bir tarafa çevirir. “Workers” ve “Migrations” gibi projelerinde maden işçilerinden göçmen topluluklara, savaş mağdurlarından açlık çeken insanlara kadar pek çok hikâyeyi çarpıcı bir gerçekçilikle fotoğraf makinasıyla belgelemeye başlar. Ancak bu çalışmalar, onun ruhunda derin yaralar açar; insanlık dramlarının ve yıkımların içine girmek, dünyaya karamsar bir pencereden bakmasına sebep olur. Ancak bu durum Salgado’nun yaşamında yeni bir dönüm noktası olur; doğaya dönüş. Kendi memleketinde, tahrip olmuş bir arazinin tekrar canlandığını görünce, doğanın kendini yenileyebileceğini fark eder. Bu farkındalık, onun “Genesis” adlı projesinin doğuşuna yol açar. “Genesis”te, Salgado, dünyanın hâlâ el değmemiş, saf kalmış bölgelerini keşfe çıkmaya karar verir ve gezegenin güzelliklerini siyah-beyaz fotoğraflarıyla belgeleyerek doğaya adeta  bir “aşk mektubu” sunar.

“Genesis” projesi: Doğaya dönüş

“Genesis”, Salgado’nun doğayla olan bağını yeniden güçlendirmek ve dünyaya olan sevgisini ifade etme amacı ile üretilir. Bu proje, yıkımdan ve değişimden uzak kalmış bölgelerde, doğanın ve insanın uyum içinde yaşadığı bir dünyayı betimlemeyi hedefler. Salgado, projenin sürdüğü  dokuz yıl boyunca Amazon ormanlarından Antarktika’nın donmuş topraklarına, Endonezya’nın adalarından Sahra Çölü’ne kadar birçok uzak ve bakir bölgeyi ziyaret eder. Salgado bu gezilerde, insan eliyle bozulmamış doğa manzaraları, geleneksel yaşamlarını sürdüren toplulukları ve tehlike altındaki hayvan türlerini fotoğraflar.

Projenin temel amacı, doğanın kendini yenileyen döngüsünü ve bu döngüye zarar vermeden onunla uyum içinde yaşanabileceğini göstermektir. Salgado, insanların doğayla birlikte var olabileceğine ve gezegenin güzelliklerini koruma sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğine inanıyordur. “Genesis”in her karesinde, izleyiciye bu koruma fikrini aşılamanın amaçlandığını bariz şekilde  görüyoruz.

İlham kaynakları ve temel motifler

Salgado’nun “Genesis” projesindeki en büyük ilham kaynağı, doğanın dokunulmazlığı ve sade güzelliği. Çevreyle uyum içinde yaşayan toplulukları belgeleyen Salgado, modern toplumun unuttuğu eski gelenekleri ve doğal yaşama uyum sağlama yeteneğini fotoğraflıyor. Amazon’daki Yanomami, Papua Yeni Gine’deki asırlık kabileler veya Afrika’daki etnik gruplar gibi topluluklar, bu projede büyük bir  yer tutuyor. Salgado, bu toplulukların modern dünyadan uzak bir yaşam tarzını sürdürdüğünü ve doğanın bir parçası olarak var olabildiklerini vurgulamak istiyor. Antarktika’nın buzları arasında sessizce duran foklar veya Afrika savanlarında özgürce koşan fillerin görüntüsü ise gezegenimizin kendine has dengesine birer gönderme niteliğinde. 

Salgado’nun fotoğrafları, özellikle siyah-beyaz tonlarla doğanın ve insanın arasındaki güçlü kontrastları ortaya koyuyor. “Genesis”te kullandığı bu estetik, doğanın büyüleyici güzelliklerini gözler önüne sermekle kalmıyor, aynı zamanda doğa-insan ilişkisinde kaybedilmek üzere olan uyumu da vurguluyor. Buzulların saf beyazı, ormanların gizemli gölgeleri, çöl kumlarının sonsuzluğu ve volkanik dağların heybeti gibi unsurlar, Salgado’nun sanatıyla dramatik bir güzellik kazanıyor.

Genesis’in mesajı ve kalıcılığı

“Genesis”, dünyayı koruma sorumluluğunun sadece aktivistlere veya doğa bilimcilerine değil, tüm insanlara ait olduğunu anlatan güçlü bir mesaj taşıyor. Çoğu insanın doğadan uzakta, modern yaşamın koşturmacasında yaşadığı günümüzde, Salgado bu proje ile izleyiciyi doğaya yeniden bağlamayı ve bu bağa bir değer katmayı hedefliyor.

Serginin adının genesis (yaradılış) olarak seçilmesini ise doğanın sürekli yenilenen yapısına bir gönderme olarak yorumlayabiliriz. Salgado bu projeyi yaparken, insan faaliyetleri tarafından tehdit edilen gezegenimizin geleceğini düşünerek , sahip olduğu umudu biz  izleyicilere de aşılamayı deniyor. Genesis, insanın doğaya verdiği zararın tamir edilebilir olduğu mesajını taşıyor bir bakıma;  yeter ki insanlar gezegenle olan ilişkilerini yeniden gözden geçirsinler.

Sebastião Salgado, “Genesis” projesiyle insanları doğayla yeniden bağ kurmaya çağırırken; siyah-beyaz kareleriyle, izleyicilere doğanın sessiz ama güçlü dilini anlatıyor. Salgado’nun doğaya duyduğu aşk, fotoğraflarının her karesinde hissettiriyor kendini. Bu sergi, gezegenin güzelliklerini ve kırılganlığını görmek isteyenlere; yaşadığımız dünyayı yeniden keşfetme fırsatı sunuyor. Yalnızca birer sanat eseri değil, aynı zamanda birer “koruma çağrısı” olan bu fotoğraflar, bizleri dünyamıza ve onun geleceğine karşı daha duyarlı olmaya davet ediyor.

Mekan ile uyum

Tarihi bir miras olan Tophane-i Amire’nin kubbeleri  altındaki bu  sergi şimdi de Salgado’nun “Genesis”i aracılığıyla, insanlığın ortak mirası olan dünyamıza dikkat çekiyor. Sergiye gelenler, yalnızca fotoğrafları görmüyor; aynı zamanda, insanın doğayla kurduğu ve çoğu zaman unuttuğu bağı yeniden keşfetme şansı buluyor. Doğa, kendine verilen her zarar karşısında bir yolunu bulup yeniden hayat buluyor. Fakat Salgado’nun mesajı net: Bu mucizevi döngünün devam etmesi, insanın doğaya karşı sorumluluk bilinci taşımasına bağlı. 

“Genesis”, şimdiye kadar gördüğüm fotoğraf sergilerinin çok dışında. Birbirinden ilginç kareler sizi kendisine bağlıyor. Kainat ve varoluşun  derin düşünce dünyasına dalarken bir yandan da şunu düşünmeden edemiyorsunuz; aklımızın almadığı bu çeşitliliğin karşısındaki en büyük düşman yaratılmışların en mükemmeli…

Sergi 31 Aralık 2024 tarihine kadar ziyaret edilebilir. Öncesinde ya da sonrasında ama mutlaka “Toprağın Tuzu”  (The Salt Of The Earth) belgeselini seyretmenizi tavsiye ederim.

Yorum Yaz