Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
"Med Cezir benim Best Of'um diyebilirim.
Ama o albümü yapmanın keyfini çıkaracak yaşta değildim.
Levent Yüksel dendiğinde akla ilk Med Cezir’in gelmesi çok normal.
Bunu hak eden bir albümdü.
Onu geçmeye çalışmak da çok saçma geliyor."
Levent Yüksel
Med yükselmeyi, cezir alçalmayı anlatır. Yerkürenin aya yakın yüzündeki sular ay tarafından kendine doğru çekilince, kabaran bu suların arkasında oluşan boşlukları yeni gelenler dolduracaktır. Bir alçalır, bir yükselir yani yerkürenin suları. İnsan ruhu da böyle aslında. Gelgitler peşimizi bırakmaz. Kalp dinmez bir türlü. Sığ sulardan, azgın dalgalara doğru sürüklenip dururuz. İnsanın içindeki deniz, med cezirleriyle meşhurdur. Zaten yakamoz gibi fonetiği/söylenişi muhteşem olan med-cezir kelimesinin günlük hayattaki yeri daha çok mecaza yakındır. İnsanın dörtte üçü sudur. Öyledir, vazgeçilir gibi değil bu med cezirler.
Mayıs 1993. Bu tarih bize ne söylüyor? Aslında bu ve buna benzer 90’lara ait diğer bütün tarihlerin bizim kuşak için iki anlamı var. İki farklı Türkiye’nin resmi. İlki, bizim yaş itibariyle göz hizamızda olmayan birçok açıdan karanlık (kriz, terör, faili meçhuller) yıllara tekabül eden o can sıkıcı genel manzara. İkincisi ise çocukluk/ilk gençlik zamanlarının en güzel hatıraları elbette. 90’lar romantizmini besleyen duygu’nun büyük kısmını oluşturan efsaneler çok kişisel bir yerden görünenlerdir aslında. Bu da anlaşılır bir şey. 90’lar, büyük oranda teknolojinin insanı kuşatmadan önceki son düzlüğünü temsil ediyor zihnimizde. Her şeyin daha insanî, daha gerçek, daha anlamlı olduğunu düşündüğümüz zamanlar. Bugün dünyanın geldiği yere baktığımızda pek de haksız sayılmayız aslında.
90’lardaki sanatsal üretimleri -pop müzik özelinde- bugün’e taşıyan sebepler arasında, Türk popunun birçok açıdan yıldızını parlatan isimlerin birlikte üreterek toplam kaliteyi yükseltmeleri ve aynı frekansı yakalayabilmeleri gibi yabana atılmayacak durumları saymak mümkün. Elbette sosyolojik açıdan şehirleşmenin tamamlandığı, 12 Eylül’ün baskıcı atmosferinin toplumsal rahatlamaya dönüştüğü, müzikal arayışların değiştiği ve arabesk fırtınasının nispeten dindiği bir zamanın pop’undan bahsediyoruz.
Şimdilerde 60’ını aşmış bir pop müzik icracısı olan Levent Yüksel’in, 32 yıl önce yayınladığı ilk albümü Med Cezir, Türk popunun en iyi albümleri arasında yer almayı sürdürüyor. Bu albümden 10 yıl sonra Türkçe Rap’in yıldızı Ceza’nın da tuhaf bir rastlantıyla aynı isimdeki (Med Cezir) ilk albümü de unutulmazlar arasındadır. Yüksel’in Med Cezir’indeki hiç eskimeyen şarkılarının her seferinde yeniden keşfedilerek, siyasi parti kongreleri, futbol tribünleri, veda akşamları ve cover albümlerinde sesini yükseltmesi kalıcı kalitenin ne olduğunu göstermesi açısından önemli. Nihayetinde pop şarkılarının ömrü 2-6 aydır. Levent Yüksel için tek olumsuz durum, Med Cezir sonrasındaki kariyerinde çok iyi işler yapmasına rağmen, Zalim, Karaağaç, Yas haricinde bu albümün üzerine çıkamamasıydı belki de. Bunu yapabilmesinin imkânsızlığını da konuşabiliriz. Med Cezir, mümkün olan bütün iyi şeylerin bir araya gelmesini temsil eden o müzikal denklemin adıydı sanki. Sezen Aksu, Onno Tunç, Uzay Heparı, Sertab Erener, Fahir Atakoğlu, Erdem Sökmen gibi efsanevi bir kadronun emeği ve elbette aynı frekansı yakalayıp aynı duygularda buluşmalarıyla ortaya çıkan Med Cezir, Levent Yüksel’in duygulu sesine eşlik eden, yetenekli müzisyen bahtıyla tarihe geçmiş oldu. Evet, tekrarı mümkün görünmüyor.
Toplamda 10 şarkıdan mütevellit albümdeki, Orhan Veli’nin şiiri (Dedikodu) haricindeki 9 şarkının sözleri Sezen Aksu’ya ait. Ayrıca 3 şarkının bestesi de yine Sezen’in. Duygu geçişi anlamında çok iyi yazılmış şarkılar gerçekten. Burhan Bayar’ın Aksu için söylediklerini hatırlayabiliriz; "Türkiye’nin en önemli bestecisi Sezen Aksu’dur. Ben ona Ulu Manitu diyorum. Eğer Aksu bir müzik aletini profesyonel olarak çalabilseydi bitmiştik. Onun içindeki yanardağ patlamamış durumda. Fokurtularıyla ürettikleri bunlar, ruhunun derinliğini varın siz hesaplayın."
Med Cezir’in büyüyen çizikleri
Med Cezir’in çıktığı yıl, ilkokul son sınıfa geçmiştim. Bugünkü akranlarımıza göre daha olgun çocukluk halleri içinde, sürekli sokakta, dışa dönük, hareketli yıllarımızın hülasası. Bana hediye bir kaset, kabı hafiften yırtılmış, üstünde çizikler var. Uzun yıllar boyunca sakladım o çizikli Med Cezir kasetini. Üzerine yeni çizikler ekledim ve öyle çok dinledim ki. Aynı şarkıda durmak mümkün değildi, Uçurtma Bayramları’nda, Beni Bırakın’da, Tuana’da bekledim yine de kendimi. Ayın karanlık yüzüne doğru saymayı bıraktığım gelgitler. Ah bu med cezirler, fırtınam, felaketim, hasretim.
Levent Yüksel’in iyi bir bas gitarist olmak dışında müzikal hayal kurmamasını, bugün bulunduğu konum itibariyle kaderin garip cilvesi olarak görmek mümkün. Sezen Aksu’nun ekibinde basgitar çalan, ama şarkı söylemek gibi niyet taşımayan Yüksel, önce Aşkın Nur Yengi’nin Sevgiliye (1990), ardından Sertap Erener’in Sakin Ol! (1992) albümlerini yaparak pop müziğe yön veren Aksu’nun ona albüm yapma ısrarını geri çevirmeyerek Med Cezir yoluna girecektir ki, kendi kaderine doğru yürümüştür bu kararıyla aslında. Yüksel, kült klasik haline gelen ilk albümü sonrasında müziği bırakmış olsaydı bile adı hâlâ büyük saygı ve sitayişle anılırdı muhtemelen.
Med Cezir’in şarkılarına tek tek baktığınızda, bu albümün bir Best Of Levent Yüksel çalışması olduğu düşüncesine kapılabilirsiniz. Yeter ki Onursuz Olmasın Aşk / Med Cezir / İstanbul / Kadınım / Beni Bırakın / Tuana / Uçurtma Bayramları / Dedikodu / Bu Gece Son / Yeniden Başla şarkılarıyla 43 dakikalık pop şahikası sunuyor bize Med Cezir. Albümdeki flamenko esintileri Yeter ki Onursuz Olmasın Aşk’la başlayıp Tuana’yla zirveye ulaşıyor ki Tuana (Suena) zaten doğrudan aranjman. Paco De Lucia’nın Palenque ismindeki İspanyolca şarkısının üzerinde Sezen Aksu’nun kalemiyle dans ettiğini söyleyebiliriz. Hem Sezen, hem Yüksel, şarkıyı çok doğru duyarak, kaynağındaki duyguyu ustalıkla Türkçeleştirmişler. Albüme adını veren Levent Yüksel bestesi Med Cezir’i son yıllarda tribünlerin coşkulu havasıyla duymaya alıştık. Mezuniyet törenlerinin marşı Bu Gece Son, alaturka havalı İstanbul, Orhan Veli’ye nağmeler içeren Dedikodu, Sertap’ın ürpertici sesiyle eşlik ettiği Uçurtma Bayramları, "oysa ben seni seni seni, seni hâlâ seviyorum, seviyorum" sözleriyle yıllardır kafamda çınlayan Beni Bırakın, pop aşk şarkısı Kadınım ve albümün sakin kapanışı Yeniden Başla.
Sesin çok ön plana çıktığı bu tür baskın icralara mesafeli duranlar olsa da, albümün vokal performansını yani Yüksel’in yanık sesini beğenenlerdenim. Hatta Med Cezir’in gücünü/özgünlüğünü tenor solistin bu yorum kabiliyetinden aldığını düşünüyorum. Üstelik yaş olarak sesinin en gevrek olduğu zamanlar. Levent Yüksel iyi ki bu şekilde söylemiş Med Cezir şarkılarını. Evet, köprünün altından-üstünden çok sular aktı, soundlar, altyapılar değişti. Beğeniler, zevkler, bakışlar farklılaştı. Dünyada popüler müziğin anlamı son yıllarda görselliğe/görsel duyuşa doğru sıkıştırıldı. Bu durumda; duygunun hâkimiyetindeki melodilerin açtığı yolda yanık sesiyle yürüyen bir müzisyenin 32 yıl önce yaptığı klasik pop albümünün bugün gerçekten bir değeri olabilir mi? Bu nostalji hevesi değil, müziği bir kez en gerçek/saf haliyle duymanın bedeli. Dünya değişir ama bahsettiğimiz anlamıyla duygu’lar değişmez. Vazgeçilir gibi değil bu med cezirler.
KAREKOD
Levent Yüksel’in Medcezir albümünü dinlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=LJio6eoaedY&list=OLAK5uy_lnNQcAxggtPUg_oXZppAI12nifZzXZMWw&index=2
Yorum Yaz