Cinuçen Tanrıkorur: Mûsikîmizin zarif düşünürü ve bestekârı

MÜZİK Güncel

 

                                                  “Yûnus bu fikrete daldı / Hep cihânı arda saldı”

Çocukluk ve ilkgençlik yıllarım, 1960’lı yılların ikinci yarısında Malatya’da geçti. Babam, o yıllarda sinemalarda büfecilik ve sinema işletmeciliği yapıyordu; ondaki sinema tutkusunu, müzik ilgisini seyrederek büyüdüm. Evimizde, gramafon, sonradan pikap, teyp ve radyo/televizyon eksik olmazdı. Babamın pilak koleksiyonundan kalanların bir kısmı hâlâ arşivimin kıymetli parçaları arasındadır. 

O dönemin popüler müzikleri, özellikle yeni serpilen arabesk şarkılar, Safiye Ayla, Münir Nurettin, Müzeyyen Senar ve diğerlerinin icra ettiği daha “klasik” eserler, Nurettin Dadaloğlu, Sami Kasap, Diyarbakırlı Celâl gibi yerel halk müziği aktörlerinin okudukları hâlâ kulağımdadır. Film gösteriminden önce ve on dakikalık arada, Şükran Ay gibileri en çok işitilenlerdendi. Evimizin arkasındaki arazide babamın açtığı Melekbaba Yazlık Sineması’nın kıdemli makinisti Yusuf amca, her film arasında, mutlaka Şükran Ay’ın icra ettiği, “Kader diyemezsin sen kendin ettin”i dinletirdi. Üniversiteyi kazanıp Ankara’ya okumak için geldiğimde, klasik, halk ve arabesk müzik dağarcığıma, dünya müziklerinden (geleneksel ve modern ürünleriyle) örnekler de eklenmeye başladı. Pop müziğin yeni ve ünlü isimlerini de bunlara ilave etmem gerekiyor. Bütün bu müzikal mâcerâya, çok değerli bestekâr ve icracı, aynı zamanda müzik âlimi ve düşünürü Cinuçen Tanrıkorur’un katılması daha çok doksanlı yılların başlarındadır. Doksan sekiz yılında ilk defa gittiğim Paris’te, Institut du Monde Arabe’ın bir katında rastlayıp aldığım, Radio France yapımı bir albüm merhum Tanrıkorur’un Yunus Emre bestelerinin bir araya toplanmış olduğu nadide bir dağar olarak beni çok etkilemişti. Sufi Hymn, Cinuçen beyin Radio France’da yaptığı bir icra program kaydından oluşuyor. Yunus Emre’den, Âşık Yunus’tan ilâhîlerin yer aldığı bu Tanrıkorur besteleri, kendi yorumuyla dinleyiciye ulaşıyor. 

Cinuçen Bey’i, dostlarından ve öğrencilerinden çok dinledim. Kitaplaşan yazılarını bir dönem sâdık bir okuru olarak takip ettim. Üretken ve yaratıcı bir bestekâr olmanın yanı sıra özgün, derin ve yetkin bir müzik düşünürü idi. Bizim modernleşme maceramızın en yakıcı ve yıkıcı etkileri müzik alanında belirgin biçimde yansımıştır. Tanrıkorur, bu değişimin dinamiklerini titiz biçimde izlemiş ve tahlil etmiştir. Türk müziğinin, Tanpınar’ın ifadesiyle “asla hak etmediği fena muameleye maruz kalışının” bugün önümüze getirdiği soru(n)lar, hâlâ tartışılıyor. Hakikî ve sahih olana ilişkin sağlam bir zemini ve hafızası olan Tanrıkorur, bir toplumun durumunun en etkin ve gerçekçi biçimde müziğine bakılarak gözlemlenebileceğini söyler. Batılılaşma eksenli modernleşmenin müzikal ortamımıza ne türden sorunlar getirdiğini de yetkin biçimde belirler ve bu sorunların giderilebilmesine ilişkin önerilerde bulunur. Cinuçen Bey, dâhi bir sanatkâr, fevkalade özel bir insan olarak müziğimize çok değerli katkılarda bulunmuştur.

Bestelerindeki derinlik ayrıdır

Paris’te, Arap Enstitüsü’nün dördüncü katındaki teşhir ve satış reyonunda rastlayıp aldığım ilahî albümünü yıllarca gözüm gibi korudum ve her fırsatta o güzelim eserleri dinledim. Bugün artık pek çok dijital platformdan rahatlıkla erişebildiğimiz bu değerli eserlere, o yıllarda ulaşabilmek güçtü. Bendeniz uzunca bir süre plak ve kaset meraklısı olarak mütevazı bir arşiv de oluşturmuştum. Bu dağarcığın en değerli parçaları olarak Cinuçen Bey’in o birkaç albümünü de korumaya çalıştım. Albümdeki iki eseri dönüp dönüp dinlerim. Birisi, “Bî-mekânım bu cihanda, menzilim durağım anda” diye başlayan hüzzâm ilahîsidir.

Hz. Yunus’un irfan ve aşk dolu bu nutk-ı şerîfinin bestesi de gerçekten pek güzeldir. Hazret, mekânsızlık yurdunda, durağının Hak olduğunu söyleyerek başlar nutkuna. En büyük sultanlık budur, en büyük taht da tac da, binek de, giysi de buradadır, Hak’ta olma halindedir. Ardından kuş sembolizmine geçer Hz. Yunus ve ezelî sarhoşluğunun da kadehinin de Hak’ta(n) olduğunu belirtir. Bu varlık aleminde seyran ettiğini, yedi ilahî isim üzerinden benlik eğitiminden geçtiğini, Muhammedî Nur’u gördüğünü, orasının en büyük mekân/makam olduğundan bahisle, bu düşünme düzeyine erişenin cihanı geride bırakacağını, hiçbir şeyin veremeyeceği manevî bir neşe duyacağını söyler. Bu güzelim ilahîyi, selefi büyük bestekârlar gibi anlam dünyasındaki zenginliğe yakışır biçimde bestelemiş olan Tanrıkorur’un bir o kadar güzel icrası da ruhlara sezâdır. Cinuçen Bey’de, büyük bestekârların tümünde gördüğümüz söz-ses uyumu, güftenin ruhuna en uygun makam seçimi ve nağmelendirme tarzı bakımından da yaratıcı ve özgün bir özellik vardır. Bunu, bestelerinden izlemek mümkündür. Albümün bir diğer eseri, Âşık Yunus’a ait olan, “Aşkın odu ciğerimi yaka geldi yaka gider…” diye başlayan Hicâz ilahîdir. Malum olduğu üzere bir çok Yûnus’tan söz edilir. Âşık Yunus, Sarıköy’lü “Bizim Yunus”tan sonra Bursa’da yaşadığı rivayet edilen bir şahsiyettir ve ehlinin de belirttiği üzere bu Yûnus’ların tümü birdir, aynı ruhtan ve iklimdendir. Cinuçen Bey’in bu Âşık Yûnus ilahîsi bestesi harikuladedir, icrası da pek güzeldir. Sehl-i mümteni sayılabilecek bir sadelikte derin bir aşk ve irfan yükünü taşıyan şiir, aşkın değerini yüceltir, aşığın yaşadığı kozmik süreci hikâye eder. “Dost bahçesinin gülleri”nin burcu burcu kokusuyla son bulan ilahî, Yunus Emre güfteli eserlerin birikimine kıymetli bir parça olarak eklenmiştir. 

Cinuçen Bey’den söz etmişken, O’nun Türkiye Yazarlar Birliği’nin Hatay Sokak’taki yerinde, seksenli yılların ilk çeyreğinde yaptığı sohbet ve dinletileri özellikle anmak isterim. O’nun hem sohbetini hem de icralarını az da olsa dinleme imkânı bulabildiğim için kendimi şanslı görüyorum. Hele, dostlarıyla birlikte gerçekleştirdiği kapsamlı bir konseri vardı ki Tanrıkorur’un, neşesi, etkisi ve büyüsü hâlâ kulaklarımda, gözlerimdedir. TRT’nin Arı Stüdyosu’nda, Kâni Karaca, Bekin Sıtkı Sezgin ve Meral Uğurlu’nun icracı olarak katıldıkları, “Tarih İçinde Türk Musıkîsi Konseri”, yıllardır benzerine pek rastlamadığım bir tematik konserdi. Cinuçen Bey, burada tarih içinde Türk müziği toplamının tarihî özetini sunmuş ustaların icra ettiği eserlere ilişkin teknik bilgiler vermiş, güfteleriyle ilgili yorumlar yapmıştı. Gecenin sonunda herkes, büyülenmiş, muazzam bir rüyanın içinden geçmiş bir halde konserden hayranlıkla ayrılmıştı. O gece, “kalbimiz ‘onu’ bir yaz kuşu dinler gibi dinlemiş”ti. 

Ruhu şâd olsun.

Yorum Yaz