Yoksa Ben Cahil miyim?

Köşe Yazıları

 

“Filozofun şehadeti, kendini hakikat için feda etmesidir.”

Friedrich Nietzsche İyinin ve Kötünün Ötesinde’de böyle diyor. Hakikat kavramının içi boşaltılmış olsa da ben’i ve öteki’ni birleştirecek olan, husumeti, sahteliği, cehaleti bitirecek olan tek şey hakikat. 

Hakikate de ancak aklımızı kullanma cesareti göstererek ulaşabiliriz. Fakat akıllarımız biricik olduğu için herkes kendi aklını beğenip tiranlaştırdığında  hakikate nasıl varırız? On dil bilip iyiliğin dilini bilmiyorsak cehaletimiz gider mi? Üç üniversite bitirip, yüzlerce  kitap okuyup empatide, anlama gayretinde, adil davranma çabasında, saygıda sınıfta kalıyorsak gerçekten kendimizi gerçekleştirmiş oluyor muyuz?

Bilmek de yetmiyor. Bildiklerimiz bizi daha iyi bir insan yapmıyorsa, aklımız salt kendi menfaatini düşünüp vicdanımızı manipüle ediyorsa, hep kendini kayırıyorsa, kendini hep haklı, yanılmaz buluyorsa neden bu kadar okuyoruz yahut bilginin hamallığını  yapıyoruz?

Kendini bil. Delphi’deki Apollon Tapınağı’nın girişine iki kelime oyulmuştur: “GNOTHI SEAUTON”

Hz. Muhammet’in bir sözü: Kendini bilen Rabbini bilir. Nedir kendini bilmek? Dünyanın bütün sırları bu iki kelimenin içinde saklı sanki: “Kendini bil!” Hakikate varacak tek yol bu. 

Ülkemizin bitmek bilmeyen siyasi-politik gündeminin kendimiz üzerinde ne kadar etkili olduğu ortada. 

Kutuplaşma, nefret söylemi, bölücülük, aşağılama, hâkir görme, yargı dağıtma, hain ilan etme her zamanki gibi yine ayyuka çıkmış vaziyette.

Herkes bir diğerini, ötekini kendi aklının zindanına hapsedip yargılıyor, asıp biçiyor, kesip doğruyor. Asla dinlemek ve anlamak gibi bir derdimiz yok. Neden? 

Hakikatin ne kadarına sahibiz ki kendimize bunu, neredeyse Tanrısal tavrı hak görüyoruz? Gerçekten kendimizi bildik mi ki ötekine yer tayin etmede, onu tanımlamada, yargılamada kendimizden şüphe duymayacak kadar eminiz.

Bu tarafgirlik, partizanlık, holiganlık nasıl oluyor da yüzlerce kitap okumuş insanlarda dahi gözleniyor? Oysa kitap hakikati yazar. Kitap der ki hırsız, katil, dolandırıcı, hangi partiye, cemaate, meclise, sınıfa, gruba, zümreye ait olursa olursa olsun hırsızdır ve cezasını çekmelidir.

Bakın sosyal medyaya, koca koca profesörler kendi cemiyetlerinden cemaatlerinden olanın pisliklerini aklamak için nasıl da yarışıyorlar. 

Biz hakikati örten kişilere “kâfir” deriz. Tek gerçek hakikattir. Hakikat der ki hırsız hangi gruba ait olursa olsun hırsızdır.

Bazı hırsızları adaletin eline teslim edip bazılarını özgür bırakmak hakikate sığmaz elbette.

Samimiyet, temiz bir akıl, temiz bir kalp keşke kendimizi bilmemize eşlik etse ve durup düşünsek: Kendime hak gördüğüm, layık bulduğum şeyleri neden ötekine de hak görmüyor, layık bulmuyorum? Gerekçem nedir? Yoksa ben cahil miyim? Kendim için özgürlük isterken öteki için bunu istemeyecek kadar cahil miyim?

Bilmediğini bilmenin ötesinde daha üst düzey bir biliş yok. Kendimizin cehaletiyle başlayalım bilmeye lütfen. 

Yorulduk ülkece girdiğimiz bu bitmek bilmeyen cehalet yarışından.




Yorum Yaz