Hoş Geldin Sultan

Köşe Yazıları Güncel

akşam ezanları okunuyor a n n e m!

çocukluğumu çağırsan da gelse eve…

Zaman değişti, dünya değişti derken, yorgun sokaklara ve mahzun şehirlere Ramazan geldi. Açlık artık sadece oruçla sınanmıyor; bombaların, yıkıntıların, kayıpların geride bıraktığı açlık var. Ve işte, savaş bitince Ramazan bir yarayı sarar gibi geliyor; harabeye dönmüş kalplere bir damla rahmet gibi… 

Bir zamanlar, iftar vakti sokaklardan yükselen davul sesleri, kandillerin aydınlattığı cami avluları ve komşu kapılarının aralanışıyla bilinirdi Ramazan… Şimdi ise dijital ekranlardan takip edilen imsakiye saatleri, yalnızlaşan sofralar ve sanal dünyada yankılanan dualar var ama oruç hâlâ aynı, kalplerde yanan ateş hâlâ aynı… 

Ne diyorduk, aç bırakılan ruh ve beden, hakikatin eteklerinden inanç/dua/umut olarak bırakır kendini toprağa. Toprakta kendini yenileyen mana, gökyüzünün sonsuzluğu ile harman olup, bu kutsal ayı yaşamanın mealini sağar zamana. Geriye susup dinlemek kalır, evreni ve mesajlarını… 

Geçmişte yaşanan manevi derinliklerin hatırına, belki de hâlâ o feyz içindeyiz çoğumuz. 

Sahur zamanları yan komşuya geçişler ya da onların gelmesi. Mis gibi kokuların Ramazan davulcusunun burnuna kadar ulaşması ki şu dönem, “Davulun sesi bizi rahatsız ediyor, tutan var tutmayan var!” diyenleri düşününce, dış ülkeler de bile gayrimüslim insanların komşusunun tuttuğu oruca saygısını duyduğumuzdaki üzüntümüz… Ve hâlâ, burnumuza üzeri yumurtalı sıcacık Ramazan pidesinin kokusu gelebiliyorsa, çok sıra olmasa da yine bir parça yoğunluğun yaşandığı o tatlı telaşların hissedildiği bir kıpırtı varsa, biliyoruz ki geçmişin ekmeğini yiyen bir “ş i m d i” var! Yaşadığımız anın kıymetini bilmek ve yarına taşıyabilmek için bize düşense, bu güzel havayı gönlümüzün derinliklerinde filizlendirip, gençlerimizi yumuşak bir şekilde dâhil edebilmektir bu kıymetli manevi derinliğe...

Geçenlerde, sosyal medyada denk geldiğim bir videoyu kaç defa izlediğimi hatırlamıyorum. Kosova’da çocuklar, kasabadaki tek camide minaredeki ışıklar yanıp, ezan okununca “iftar iftar iftaaarrr…” diyerek büyük bir coşku/sevinçle evlerine koşuyor. Dikkatimi çeken, hiçbirinin üzerinde marka kıyafet ya da ayakkabı olmamasıydı. Gösterişi giyinmeyen bir beldeydi. Ev ve sokaklarının terennümünden anlıyordum bunu. O coşkuyu taa buralardan izlerken sakladığımız/saklandığımız çocukluğumuz ve bugünlere taşıyamadığımız anlara buruk bir selam da veresimiz geliyor! Günümüzde modernleşme ile birlikte bireyselleşen Ramazan, farklı bir boyut kazansa da o genzimizde kalan tadı hiç değişmedi.

Evet, zaman değişiyor, bizler değişiyoruz ama Ramazan’ın özündeki birlik, sabır ve arınmanın korunması değişmeyecek; bunu bilmekse huzur veriyor. Şükrün ve dayanışmanın ayı olan bu güzel günleri, inanan ve iman eden herkesin coşku ile yaşamasıdır en büyük dileğimiz. Ve bu yılki bayram buruk geçse de savaşın/afetin/ölümün sardığı ötelerde, yine de biliyoruz ki dirilişin ve umudun başlangıcı olacak hep…

 

Yorum Yaz