Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
İstanbul’un kültür müdürlüğünü yaptığım yıllar idi. Sanıyorum 2005-2006 yılları. İstanbul’daki Kültür Bakanlığı’na bağlı kütüphanelerin tümünde kültür etkinlikleri yapmaya başlamıştık. Beyazıt’ta bulunan ve ilk milli kütüphanemiz olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin konferans salonunda da bu kapsamda haftalık etkinlikler planlamıştık.
Çınaraltı’ndaki Hüseyin Avni Dede ile gelip geçerken selamlaşırdık, kim olduğumu da bilmezdi. Hiçbir zaman ona İstanbul’un kültür müdürü olduğumu söylemedim tabii ki. Söylesem de bir karşılığı olur muydu, şüpheliyim. O, devlet olarak sadece zabıtayı biliyordu. Çünkü muhatap olanlar sadece onlardı ve bu da kamu adına negatif bir ilişki idi.
Beyazıt Söyleşileri kapsamında ona konferans verdirecektim, resmi makamlardan da tepki gelebilirdi, sorumlu bendim ve kafama koymuştum. Bir gün yine selamlaştık. Bu kez ona doğrudan Çınaraltı’ndaki makamında ayak üstü teklif ettim. Nasıl yani dedi anlayamadım dedi, şaşırıp kalmıştı. Artık zorunlu olarak bürokratik görevimi söylemek zorunda idim. Ben dedim bu aziz şehrin kültür müdürüyüm ve sizi Çınaraltı’nın hikayesini ve önemini anlatmak üzere Bayazıt Devlet Kütüphanesi’nde konferansa davet ediyorum, şu gün müsait misiniz? Şaşkınlığı kısa bir müddet devam etti, baktı ki ortada şaka yok, bir ciddiyet var. “Tabii ki müsaitim, her gün buradayım zaten…” Şaşkınlık, tebessüme dönüşmüştü. Anlaştık ve ben ayrıldım. Bir hafta sonra etkinliğin program kitapçığını da bizzat getirdim. O da bana güzel bir sürpriz yaptı, bir şiir kitabını imzalamıştı, ben de iki adet kitap satın aldım oğlum ve kızım için de imzalattım. Çınaraltı’nı bizatihi yaşayanından dinlemek bambaşka bir güzellik olmuştu. Konferansı dinlemeye de bizatihi gittim, salon dolu idi. Hakikaten ilginç bir söyleşi olmuştu. O tarihten sonra bölgeden geçerken yolumu düşürürüm ve selamlaşırız. En son bizim Adem ile yolumuz düştü ona da imzalı bir kitap aldım ve birlikte fotoğrafını çektim.
Beyazıt’taki Çınaraltı eski kültürel yoğunluğunda olmasa da bir şekilde yaşıyor. Tam da çınarın altında. Hüseyin Avni Dede oranın sembol kişisi, aslında canlı bir kültürel miras. O muhitin kültürel yoğunlukta bir alan olmasının birkaç teması ve unsuru var. Birincisi; yılların kültür merkezi Bayazıt Devlet Kütüphanesi, ikincisi; Sahaflar Çarşısı ve üçüncüsü ise; sohbet ve muhabbet mekanları olarak adı-sanı olan kıraathaneler, yani Küllük ve Marmara kıraathanesi benzeri mekanlar. Tabii ki İstanbul Üniversitesi’nin varlığı ve eski rolü ile Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı da bu halkaya dahildir.
Hüseyin Avni Dede hakkında Yapı Kredi Yayınları, Tanzimattan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, “Hüseyin Avni Dede” maddesinden hareketle kısaca bilgi aktarmakta fayda var. Kasım 1953'te doğmasına rağmen Nisan 1954'te nüfusa kaydedildi. Şair Durmuş Dede'nin üç çocuğundan biri olarak Süleymaniye'de doğdu. Çocukluğu; Vefa, Şehzadebaşı ve Süleymaniye ekseninde geçti. Abisi kimya mühendisi, kız kardeşi de resim öğretmenidir. Fakat kendisi mezun olduğu Beyazıt İlkokulu'ndan sonra Şehremini Lisesi'ne başladıysa da bitiremedi. Eğitimini yarım bıraktıktan sonra çay ocağında çalıştı, tabelacılık yaptı, sandallara isim yazdı. Fakat mesaisinin büyük kısmını Beyazıt'ta bulunan Sahaflar Çarşısı girişindeki çınar ağacının altında geçirdi. Şeker ve çikolata satmak için açtığı tezgahına 1964 yılında babası Durmuş Dede'nin kitaplarını koydu. 1973'te ilk kitabını bastıktan sonra onları da satmaya başladı. Ayrıca eski paralar ve pullar, kasetler ve küçük antika eşyalar da ekledi. Tabii ki onun makamı yasal olmayan bir tezgah idi ama kimse orasını önemsemedi. Yıllar içinde bulunduğu mekanla özdeşleşip Çınaraltı’nın bir simgesi halini aldı. Çeşitli işlerde çalışmakla birlikte şairliğini esas alan Hüseyin Avni Dede, henüz çocukken şiir yazmaya başlamış ve ilk şiiri 1969'da yayımlanmıştır. 1973 yılında ise şiirlerini kendi imkanlarıyla bastırdığı Şairler Üzülmesin adlı kitabında toplamıştır. Tek Şekerli, Yağma Yok, Acıya Kurşun Geçmez ve Ben Ölmeden Önce gibi kitapları İngilizceye çevrilmiştir.
Semtler, cins insanlarla kültürel anlamlar biriktirir. Hüseyin Avni Dede de bunlardan sadece biridir. Semtlerimiz, mahallelerimiz, muhitlerimiz bu türden şahsiyetlerle kültür ağırlıklı bir renge boyanırlar ve değer katarlar.
Yorum Yaz