Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Hakikatin fazlalığı, nesnenin aşırı gerçekliği ve pornografi kavramları üzerine düşünüyorum bir süredir. Çıplaklık, salt hakikat ve bunların aşırılığı, kendi varlığını da yok edebiliyor. Hakikatin, faş edildikten sonra kendi hakikatini bütünüyle ortadan kaldırması gibi. Hakikat yekpare biçimde oradadır, karşımızda, ama o kadar gerçektir ve o kadar vardır ki artık dönüp bakılmaz. Cazibesini yitirir. Çıplak bir bedenin anatomisine zum yapıldığında, gerçeğin boyutunun ve cazibesinin yitirilmesine de benzetebiliriz bunu. Çıplak haldeyken artık görülemez çünkü bedenin üzerindeki örtü, cazibenin asıl kaynağıdır. O örtünün çekip çıkması, hakikatin açığa çıkması değildir cezbedici olan.
Zihnimde dönüp duran bu kavramlar, dünyanın tamamının gözünün önünde öldürülen bir halkta düğümleniyor. Gazze’de. Tüm siyasal düzeni, ikbal kaygılarını ve oynanan oyunları terazinin bir kefesine, vicdanı bütün bir insan olmayı diğer kefesine koyarak sormak istiyorum: Neden yeteri kadar görmedik Gazze’yi? Kafası kopan çocuk bedenlerini, altı çocuğunu şehit eden bir babayı, evleri başlarına yıkılan aileleri niçin görmedik? Tarihin hiçbir döneminde çocuklar, bu şekilde hedef alınmamışken her yarım saatte canice katledilen çocukları neden görmedik? Diri diri yakılan gazetecileri, bombaların gölgesinde elinde oyuncağıyla bekleyen çocukları, soykırımın içinde inadına yaşayanları, ölümü ve dirimi neden görmedik? Aşırıgerçeklikten mi? Hakikatin fazlalılığından mı? Ölümün ve uzuvlarını kaybetmiş bedenlerin pornografsinden mi? Neden?
Bilirsiniz, Werther Etkisi, dünya çapında belgelenmiş ve üzerinde titizlikle durulmuş bir olgudur. Werther’in uzun çizme, pantolon, sarı yelek ve mavi fraktan oluşan kostümü, kısa sürede yaygınlaşmış ve bunlara dair üretimler yapılmaya başlanmıştır. Hiçbir zaman tam anlamıyla kanıtlanmasa da roman kahramanıyla benzer durumlar yaşayan kişilerin intiharları, yine Werther’le ilişkilendirilir. Werther, yayılımı geniş bir salgın gibi çoklarını etkisi altına alır ve insanlar, roman kahramanının acısına eşlik eder. Umberto Eco’ya arkadaşının yönelttiği bir soruyu tam da burada sormak istiyorum, “Anna Karenina’nın gerçek dünyada var olmayan kurmaca bir karakter olduğunu biliyorsak o zaman onun düştüğü kötü duruma neden ağlıyoruz ya da talihsizliği bizi neden derinden etkiliyor?” Hayat Güzeldir filminde, ailesi ve çocuğu için mücadele eden Yahudi Guido’nun Alman askeri tarafından ölümüne de üzülürüz. Oğlunun doğum gününde toplama kampına götürülen babanın çocuğuna, bütün bunların oyun olduğunu anlatması ve eğer oyunu kazanırlarsa ödül olarak almasını istediği tankı vereceklerini söylemesi de bizi derinden etkiler.
Bütün bunların ontolojiyle ve mantıkla izah edilecek bir yanı yok ancak Gazze’de yaşanılanlar karşısında dünyanın ünik seyirci kitlesine dönüşmesinin uzun bir izahı var. Herkes kendince verecek bu izahı. Terazinin diğer kefesine koyduğumuz, “vicdanı bütün insan olmak”la ilgili acizliğin ve kofluğun üzerinde durmadan son bir soruyla yazımı bitirmek istiyorum: Gazze’de yaşanılanlar, bir roman kahramanının başından geçmediği için mi bizi bu kadar bile etkilemedi?
Yorum Yaz