Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Özcan Ünlü. Şair ve gazeteci. Edebiyat ortamı onu biliyor. İstikrarlı bir şekilde edebiyata gönül verenlerden. Şiirleri, öyküleri ve denemeleri Mavera, Türk Edebiyatı, Yedi İklim, Birnokta, Muhit gibi birçok dergide yayımlandı. Şiir ve denemeden oluşan kitapları: Benden Önce, Aşk Olur, Korkuya Türkü, Besbelli Yalnızlık, Aynaya Bakınca Söylenen, Teslimiyet, Herşeybirdenbire, Hiç Değilse Bugün, Kalbin Ne Marka, Otuz Üç Mesel, Ahiret Kumbarası, Hüzün Boşluğu. Edebiyat işçisi dersek ayıp eder miyiz? Bence hayır. Her şeyin işçisi olur da edebiyat gibi görünmez bir şekilde hayatın merkezinde yer alan bir alanın niye olmasın? Hele ki edebiyatı hayatın merkezine alan birisi söz konusuysa… Özcan Ünlü son kitabıyla alışagelmişin dışında bir konuyu okurlarına sunuyor. Belli bir döneme kadar şiir yazmış ama sonradan şiirini bağını koparmış şairleri inceliyor. Biliyoruz “bağını koparmak” çok iddialı, öyle olmadığını da kitabı okuyunca anlıyoruz. Ama kitabın ismindeki çağrışıma kulak verelim Benim Kayıp Şairlerim. Kitap isminin birinci tekil şahısla yazılmış olması kitabın çok geniş bir konuyu içermediğini anlatıyor. Keza öyle de. Özel bir alanı kapsıyor. Çeyrek asırdan fazladır Babıali’yi, edebiyat mahfillerini gören, bilen birisinin sevdiği şairler hakkındaki izlenimi ve çağrısı. Şunu söyleyebiliriz özetle: İyiydiniz, şiir geri dönün. Çıra Yayınları vesilesiyle raflardaki yerini alan kitabın editörü; aynı yayınevinin sahibi ve edebiyata gönlünü, hayatını vermiş başka bir isim “Şakir Kurtulmuş”.
“İçimdekiler”
Şairler için ince düşünceli insanlar derler. Öyle mi, belki. Yalnız, Özcan Ünlü için ince düşünceli bir yazar, dost diyebiliriz. Dikkatli okurlar fark etmiştir. Kitapta yer alan “içindekiler” kısmı “içimdekiler” olarak yazılmış. İyi okurlar da anlamıştır. Kitapta yer alan samimi dilin bir yansıması. Bir yanlışlık değil elbette. Ele alınan isimler Özcan Ünlü’nün içinde, kalbinde, yer alanlar. Dostluğun bir nişanesi bu 117 sayfa. Önsöz ile birlikte 24 bölümden oluşuyor. Biz buna 24 saat gözüyle bakabiliriz. Gündüzün ve gecenin yansıması. Şairin bir dönem var olması ve yok olması. Yani Özcan Ünlü’nün kayıp şairleri. Benzetmelerden çıkalım.
Dosta sesleniş
Şu acı hakikati de belirtelim. Bu kitabımız da esasen daha fazla bölüm alacakmış. Birçok farklı isim olacakmış. Lâkin Özcan Ünlü’nün yaşadığı tahlilsiz bir olay sonucu o yazılar kaybolmuş. Bunu nereden mi biliyoruz, tabii ki önsözden. Yine aynı yerde, bu kitabın yeni baskılarında eksik isimleri tamamlayıp yer vereceğini de söylüyor. “Kısmet olursa” ibaresiyle. Sadece isimlerini bildiğimiz, yeni baskıda teferruatını okuyacaklarımız: “Nazan Bekiroğlu”, “Ali Bulaç”, “Ömer Okçu”, “Ezel Akay”, “Ahmet Mercan”, “Perihan Mağden”, “Ali Budak”, “Mehmet Ocaktan”, “Hüsamettin Olgun”, “Kemal Karabulut”, “Hayati Ayçiçek”, “Mehmet Efe”, “Abdurrahman Şen”, “Necmi Naz”. Elimizin altındaki isimlere geldi sıra: “Osman Sarı”, “D. Mehmet Doğan”, “Mustafa Kutlu”, “İhsan Sezal”, “Beşir Ayvazoğlu”, “Ahmet Kot”, “Ahmet Sıvacı”, “Mehmet Ali Bulut”, “Alim Kahraman”, “Mustafa Çelik”, “Ahmet Tezcan”, “Hüseyin Kerim Ece”, “Ömer Erinç”, “Cafer Turaç”, “Mustafa Yürekli”, “Gıyasettin Ekici”, “Ahmet Veske”, “Yılmaz Daşçıoğlu”, “Mehmet Akif Kireççi”, “İdris Özyol”, “Bedri Gencer”, “İbrahim Kiras”, “Hakan Albayrak”. Bu isimleri çoğu kişi biliyordur. Kimisini ilahiyatçı kimisini psikiyatris kimisini akademisyen büyük çoğunluğunu da gazeteci olarak. Şair kimliklerini sadece ilgililer biliyordur. Naçizane bu ilgililerden biri olarak, şair kimliklerine hayret edenlerden olmadım. Yazıların muhtevası ise cezbetti. Çünkü karşılık bekleden her dosta bir seslenişti. Bu seslenişteki içtenlik çok güzeldi. Kitaptaki şairlerin sıralanışı doğum tarihine göre, yaşı büyük olana hürmet, yani büyükten küçüğe. Osman Sarı’nın bölümüde “Taş Gazeli” gibi çok iyi bir şiirin kayıp şair olarak anılıp anılamayacağını düşündürüyor Özcan Ünlü. Zaten birçok yerde kayıp kelimesine yoğunlaşıyor. Kimi şaire hayıflanıyor. Çok şiir yazdığı ama görünür olmadığı için. Kimi şaire fısıldıyor. Az yazdığı için. Bunu belki de kimseyi ürkütmemek için yapıyor. Bu iki örneği pekiştirmek için “Hüseyin K. Ece” ve “Mustafa Yürekli” için söylediklerine bir göz atalım:
“Hüseyin K. Ece’ye sorsanız ‘ben kayıp şair değilim’ diyecektir. Bu iddiasını ispat edecek şiirler yazmakta ve yayımlamaktadır. Bütün bunlara bir itirazım yok ve olamaz. Ben yine de şairiniz adının günümüz dergilerinde yeni şiirlerle arz-ı endâm etmesini bekliyor, istiyorum”.
“Yürekli’nin kayıp bir şair olmadığına inanıyorum. Fakat sık yazmıyor olmasının bir kayıp olduğunu düşünüyorum.”
Şairler kitabında bir öykücü
Kitabımızda Babıali’den, Cağaloğlu’ndan, birçok kesit bulmak mümkün. Çoğu dostluyla da orada tanışmış. En ilgi çekici bölümlerden biri “Bir Yol Açıcı Olarak Mustafa Kutlu” olmalı. Bir öykücüye, hem de Türk edebiyatının önemli bir öykücüsüne, niye yer verilmiş? Cevabı muhtevada gizli. Mustafa Kutlu’nun gençlik yıllarında yazdığı şiirden mülhem. Bu şiirlerin okuyucuyula bir kitap içinde buluşmasını arzuluyor yazarımız. Bu bölümde ilgi çekici bir nokta daha var. 18 yaşındaki Özcan Ünlü’nün gazetecilik serüveni. Bir ilan görüyor, görüşmeye gidiyor, karşısında; Ezel Elverdi ve Mustafa Kutlu. Başta aldığı menfi cevap, ertesi gün gelen telefonla müspete dönüyor. Elverdi istemese de Kutlu onu iknâ ediyor. Özcan Ünlü’nün hayatının dönüm noktalarından biri. Oraya gelen birçok misafiri de yakinen görüyor; Ayşe Şasa’dan İsmet Özel’e Hüsrev Hatemi’ye nicelerine.
“Yüzlerce kötü şairden biri olmayacağım”
Şiirler yazıp, akademi yoğunluğundan şiiri bırakan Beşir Ayvazoğlu da “İnceliklerin Şairi” başlığı altında yer alıyor. İş, güç derken şiirden kopan; yüzlerce kötü şairden biri olmaktansa, iyi şairleri okuyan iyi bir şiir okuyucu olmayı tercih ettiğini öğreniyoruz. Yazarımızın onunla tanışması da keza yine bir iş vesilesiyle. “Ahmet Kabaklı” ismine de ayrı bir parantez açmak gerekir. Bu ismin yazarımızın hayatına dokunduğunu, satırlarından anlamamız mümkün. Her bölümde farklı bilgileri de öğreniyoruz, hatırlıyoruz; Cafer Turaç’ın gerçek isminin Turan Korkmaz olması gibi. Eskiye özlem kokusunu sinmiş her bölüme. “Güzel zamanlardı” cümlesi veya bu çağrışımdaki bir cümleyle başlıyor her bölüm. Aynı cümlelerin sonundaki üç nokta söylenmek istenen ama uzatılmayan, sadece bilenlerin anlayacağı bir ize işaret belki. Yazarımızın şiire, iyi şiire, olan ilgisi ilk günkü heyecanını korumuş. Öyle ki aklına gelen bir şairi bulmuş; gururlu bir arayış diyebiliriz. “Gıyasettin Ekici”nin yer aldığı “Yeniden Şiirler Söylese” bölümünde idrak ediyoruz: “Bu kayıp şair ne yapar ne eder? Diye geçti içimden. Kısa bir araştırmadan sonra ‘psikiyatrist doktor’ Gıyasettin Ekici’nin izine rastladım. Bulduğum sabit telefon numarasından arayarak kendisine ulaştım…”
Sade diliyle okuyanları geçmişe götüren, birçok farklı ismin şiir dünyası hakkında bilgiler veren ve şiirini sunan Benim Kayıp Şairlerim gördüğü ilgiyi hak ediyor.
Yorum Yaz