Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Öykü bizi nereye çıkacağını bilmediğimiz bir yola götürür. Bir kelimeden, bir nesneden, bir duygudan oluşabilir. Gogol’un Palto’su Dünya edebiyatı öykülerinden etkilendiğim eserler arasındadır. İnsan trajedilerini, toplumun silik, aşağılanan karakterlerini anlatır. Türk öykücülüğünün sesi iyi bir noktaya geldi. Dünya öykücüleriyle aynı giden yazarlarımız var. Son yıllarda çıkan öykü kitaplarını alıp okuduğumda dilin zayıf kullanıldığını gözlemliyorum, öykü atmosferinde, yaşadığı dünyayı yakalayabilme ve onu öyküye giydirmede eksiklikler gözlemliyorum. Öykücülerin bunları aşması, özgün olması, şiirsel dilin kolaylığına fazla kaçmadan, yalın ve akıcı dili kullanarak, ustalık geliştirmelerinin gerekliliğine inanıyorum. Ferit Edgü bir röportajında; “genç yazarlara kırgınlığını” ifade ediyor. Dildeki kırgınlık bu. Genç yazarların özgünlükten yoksun olmamaları gerektiğini vurguluyor. Bu yazımda üslubunu başarılı bulduğum Sibel Oğuz’un Annem Zeytin ve Çay öyküsünü değerlendireceğim. Yazar, rolleri, toplum ve sosyal çevreleri tarafından belirlenen bireylerin duygularından yola çıkarak yazılmış, bir iç hesaplaşma sonucu kitabın doğduğunu söylüyor. Annem Zeytin ve Çay, toplumun dayatmalarından hareket eden bireysel yolculuğu bakımından Gogol’un Palto’sunu anımsatıyor.
Sibel Oğuz'un İlk Öykü kitabı Annem Zeytin ve Çay, 2023 Eylül’de Eksik Parça Yayınları’ndan okurla buluştu. Kitap 3. baskıyı yaptı. Annem Zeytin ve Çay’da “Okurların ilgisini çeken neydi?” diye sorduğumda cevabını kitabı okurken aldığım notlarda buluyorum. Oğuz’un sözlü geleneğin, hikâyeleriyle yoğrulmuş bir coğrafya olan Sarıkamış’ta doğup büyümesi, Anadolu sıcaklığını öykülerinde hissettirmiş olmasıdır. Felsefi sorgulayan yönü, öykü kahramanlarının da sorgulayan kahramanlara dönüştürmüş. Anadolu’dan, köklü, büyük bir aileden gelip İstanbul’da yaşamaya başlaması yazarın çatışmalarını doğurmuş. Kitabın arka kapağında: “Kendi içinde yaşadığı çatışmayı yazarak çözmeye çalıştı, fakat başaramadı.” Yazarın itiraf cümlesi, öykülerinin içsel çatışmalarından doğduğunu gösteriyor. Başaramadığını söylese bile vazgeçmeyen Oğuz, edebiyatın sağaltıcı gücüne karşı koyamadan yazmaya devam etmiş. Kitapta 18 öykü var. Sıcak, sevecen, hayal kırıklığı ve umudu anlatan, bireyin sorgulayan, iç dünyasına yönelen öykülerden oluşuyor. “Fanus” öyküsü dikkat çeken bir öykü. Bireyin korkusu, çatışmaları, sınırları, fanusun içinde olan kahramanlar üzerinden, hayalleri bastırılmış insanın, küllerinden yeniden doğuşunu finalde veriyor. Yazar bu öyküsünde nesnelerin ruhunun eşyaya yüklediğimiz anlamdan ibaret olduğunu başarılı bir şekilde anlatıyor.
Dünyaya baş kaldıran öyküler
“Babama göre kusursuzluk neydi? Edebiyat dışında notlarımın yüz oluşu mu, satranç turnuvasında alacağım birincilik mi, bisiklet turunda pedalları daha hızlı çevirip yarışı açık ara önde götürmem mi?”
Bir çocuğun kendini babasına kanıtlaması noktasında yaşadığı sıkıntılar, öfkesi, ailedeki baskı, güç üstünlüğü baba konusu üzerinden işlenmiş. Kahramanın babası özelinde dünyaya baş kaldırışıyla “Annem Zeytin ve Çay” öyküsü akıcı üslubuyla kitabın dikkan eçekn öykülerinden. Yazarın çocuk psikolojisini, bir çocuğun gözleriyle anlatması, neslin çocuklarına ışık tutacağı yönünde umut veriyor.
“Bakarsın Bahara Kalmaz” kitabın ilk öyküsü. Dede kuşçu Nazım ile Suna öğretmenin arasındaki bağ ve bütünlük başarılı kurulmuş. Kuşlar bize özgürlük çağrışımları yapıyor. Finalin sakinliği, huzur hissettiriyor. “Matruşka” öyküsü ise kadın ve evliliği psikolojik şiddet ekseninde ele alıyor. “Kabuk” öyküsü ise bir aşk öyküsü. Yazar aşk öyküsü daha sık yazsa keşke diye içimden geçirdim.
Metinde “İç sesim ayaklandıkça Raskolnikov’un baltasıyla tepesine vurdum.” cümleleriyle metinlerarasılıkla karşılaşıyoruz. “Remzi Bey, Mahalleye çok katlı apartman dikmekle kalmamış, insanlara yukarıdan nasıl bakılacağını da öğretmişti. Sağ olsun.” Eleştirel dili de öyküye serpiştirdiğini görüyoruz. Benzer seslerden uzak kendi özgün sesiyle...
“Beyaz”, “Mermerli Ev”, “Fanus”, gibi öykülerinde madde ve eşyaya eğilmesi modern insanın manadan çok maddeye verdiği öneme başarılı bir şekilde değinen yazar, Sait Faik Abasıyanık, Ferit Edgü gibi iyi öykücülerle yetiştiğini okura gösteriyor.
Son tahlilde: Durum öyküleriyle, Oğuz’un klasik öykü dili iyi, anlatımı akıcı, dili yalın, gözlem gücü başarılı, kısa öyküler ve öykü tekniğine hâkim bir üslup ile başarılı bir ilk öykü kitabı olmuş. Oğuz’un ikinci öykü kitabının dilin işlevselliği, estetik ve anlam gücü bakımından vurgulu olacağını düşünüyorum.
Son yıllarda yayınlanmış öyküleri okuduğumda birbirine benzeyen öykülerin fazla olduğunu görüyorum. Oğuz ise kendi özgün sesini bulmasıyla bahsettiğim bu benzer seslerin öykülerini yazmak durumuna düşmüyor. Annem Zeytin ve Çay’ın yolu açık olsun. Nice öykülere...
Yorum Yaz