Gelenekten beslenmeyen her şey yok olmaya mahkumdur

Güncel Sergi & Müze

 

“Gelenek Gelecektir” isimli kişisel sergisi MAJİ Art Gallery’de devam eden Prof. Dr. Münevver Üçer sergisini ve temasını Litros Sanat’ın 100. sayısına anlattı.

“Gelenekten beslenmeyen her şey yok olmaya mahkumdur. Gelenek, örf adet demektir, gelenek devlet geleneği ve kurallar bütünü demektir. Geleneği ve sanatı ise bu kuralları göz ardı etmeden çağdaşlaştıranlar yaşatır. Bu durumda devamlılığı, devinimi ve süregelenin süregitmesini sağlar.”

MAJİ Art Gallery, Prof. Dr. Münevver Üçer’in “Gelenek Gelecektir” başlıklı yeni kişisel sergisini sanatseverlerin beğenisine sundu. Akademisyen kimliği ve çağdaş sanat anlayışıyla dikkat çeken; Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Tezhip Anasanat Dalı’nda Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Üçer, bu sergide lale çiçeğini bir ana tema olarak ele alırken, geleneksel estetiği modern bir yorumla yeniden inşa ediyor. Türk sanat tarihinde derin anlamlar ve sembollerle yüklü bir motif olan lale, sanatçının eserlerinde zarafet ve sürekliliğin bir simgesi olarak yer buluyor. Üçer, geleneksel formu çağdaş bir perspektifle harmanlayarak, laleyi sadece bir motif olarak değil, geçmişin kültürel mirasını geleceğin sanatsal diline taşıyan bir metafor olarak kullanıyor. Sanatçının beş yıl aradan sonra açtığı “Gelenek Gelecektir” sergisi, izleyicilere geçmişin zengin estetik dünyasıyla çağdaş sanatın yenilikçi yorumları arasında bir diyalog sunarken, sanatın zamansız doğasına da dikkat çekiyor. Biz de 23 Mayıs’a kadar devam edecek olan bu anlamlı sergiyi konuşmak üzere Prof. Dr. Münevver Üçer ve MAJİ Art Gallery’nin kurucusu Gaye Donay ile bir araya geldik. Hem sergiye hem de sanata dair konuştuk. Gelin önce Üçer’e kulak verelim…

Sanat sizin için ne demek ve kendi sanat üslubunuzu nasıl tanımlıyor ve adlandırıyorsunuz?

Benim mutluluk bulduğum, insanlara mutluluk verdiğim, yaşamın tam da kendisidir sanat. Bu nedenle sanatımda, kullandığım malzemelerde, üretirken kullandığım tekniklerde sınır tanımıyorum. Yeri geliyor bir kâğıt, yeri geliyor bir tuval, yeri geliyor bir bağa, sedef, ahşap ve daha nicesi… Su bazlı ve yağ bazlı boyalar… Tezhip sanatının ince ve zarif fırça darbeleri ile hayatın dokunuşları olarak gördüğüm yağlı boyanın fırça darbeleri sanatımın mihenk taşlarıdır.

Akademisyenlik kendimi geliştirmek için bir amaç

Aynı zamanda bir akademisyensiniz. Ancak buna rağmen üreten sanatçı kimliğinizi de koruyorsunuz. Bu dengeyi nasıl buluyorsunuz, nasıl muhafaza ediyorsunuz?

Akademisyenlik geleneksel bir sanatı dünya literatüründe hak ettiği yere getirmek için bir araç, bildiklerimi yeni nesle aktarmak için sanatımın sadakası, kendimi geliştirmek için bir amaç. Sanatın evrensel kurallarının sanatımız adına yer bulduğu bir platform benim için akademisyenlik.  Denge sanatımızın temel kuralı bu dengeyi sağlayan da yüzyıllardır süregelen kurallarımız ve sadeliğimiz, işte bu veriler benim hem iç dünyamda hem sanat dünyamda muhafazamın temellerini oluşturuyor.

Benim için bir cesaret örneği

MAJİ Art Gallery’de açtığınız sergiyi kısaca bize anlatır mısınız? Bu serginin kişisel olarak sizdeki karşılığı nedir? Heyecanlı mısınız?

Ben sanatımda hep ilklerin öncüsü olmaya çalıştım. Bu olgu, sanatımı tanıtmam geniş kitlelere ulaşmam ve dünya standartlarında yürüyebilmem için hayat amacım oldu. Gelenekten beslenen sanat anlayışımı çağdaş sanatın öncü galerilerinden biri olan MAJİ’de sergilemek nasıl benim için bir cesaret örneği ise MAJİ ve vizyon sahibi Gaye Donay Hanım için de ayrı bir cesaret örneğiydi benim açımdan. Münevver Üçer klasiklerinin son beş seneye yayılan Münevver Üçer çağdaşlarına evrildiği sanatımın sanatseverlerle buluştuğu bir sergi oldu “Gelenek Gelecektir” sergisi. Son sergimi 5 yıl önce pandeminin başladığı zaman yapmıştım. Hayatın getirileri, zaman, çalışmak bu sergi ile zuhur etti. Heyecan mı? Bir sanatçıda her sergisi ayrı bir heyecandır. Heyecan yoksa ruh da olmaz, özen de olmaz, içinize sinen sanat da olmaz. Her sergi yeniden doğuş gibidir. Dünyada kalıcı olmanın mihenk taşlarıdır.

Lale benim için bitmeyen bir aşk

Neden lale başrolde bu sergide? Lalenin sizdeki karşılığı nedir?

Lale benim vazgeçilmezimdir. Hani derler ya hayatınızda dönüm noktaları vardır. İşte lale de benim hayat yolculuğumda dönüm noktalarından biridir hem de bir kez değil defalarca… Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne giriş yetenek sınavında soru lalelerden oluşan bir albüm kapağı tasarlamayla ilgiliydi. Mezuniyet ödevim olan Hiye-i Şerif çalışmasında tema motifim laleydi. İstanbul’da lale festivalinin başlamasını sağlayan rahmetli Kadir Topbaş ile tanışmam ve ilk lale sergimi açmam ve sonrasında onlarcasını yapmam lale sayesindeydi. Hatta başkan bana “Lale Hanım” diye seslenirdi, güzel hatıralar biriktirdim lale sayesinde. Ama bir önemli yanı daha var ki lalenin sanatımızda tasavvuf anlayışımızda Allah (cc) temsil etmesiydi, Allah, hilal, lale kelimelerini oluşturan harflerin ebced hesabında karşılığının 66’ya tekabül etmesiydi. Lalenin lekesizi makbuldür, neden mi? Çünkü bu üç kelimede de noktalama işareti yoktur. Beni en çok etkileyen bilgi de Osmanlı 16. yüzyılında üç bin beş yüz civarında lale çeşidinin bu coğrafyada yetiştiriliyor olmasıydı. Lale mi dediniz, onlarca neden daha var ve o benim için bitmeyen bir aşk.

Neden serginin adı “Gelenek Gelecektir”, bu ne demek?

Gelenekten beslenmeyen her şey yok olmaya mahkumdur. Gelenek, örf adet demektir, gelenek devlet geleneği ve kurallar bütünü demektir. Geleneği ve sanatı ise bu kuralları göz ardı etmeden çağdaşlaştıranlar yaşatır. Bu durumda devamlılığı, devinimi ve süregelenin süregitmesini sağlar.

Sanatımı yurt dışına taşımak istiyorum

Bundan sonrası için plan, proje, hayal ve kaygınız nedir? Neler yapmak istiyorsunuz?

Sanatımı yurt dışına taşımak dünya müzelerinde daha çok yer almak, sergilerimle, tasarımlarımla ve sanatımla her platformda sanatımı ve ülkemi temsil etmek ana amacımdır. Yenilikler yapmayı seviyorum, sürprizlerim devam edecek ve evrensel bir tını yakalamaya çalıştığım sanatımla benden sonra bayrağı devralacaklara “münevver” olmak. Gelenekseli çağdaş olarak yorumlayıp yenilikçi yaklaşımlarla sunma sevdam devam edecek ama enteresan mekanlarda enteresan yorumlarla güzellikleri sanatseverlerle paylaşmaya devam edeceğim. Ben ve benim gibi yaklaşımları olan çağdaş sanatın destekleyicisi olan kişi, galeri ve hamilere her daim ihtiyacımız var bu bağlamda MAJİ Art Gallery öncülüğü bana eminim ki yeni kapılar açacak… Bizi izlemeye devam edin. Çok yakında yeni sergiler ve “Rumi” konulu kitabımla sizlerle yeniden bir arada olacağım.

MAJİ ART GALLERY’NİN KURUCUSU GAYE DONAY:

Sanat sınırları aşan, tanımlara meydan okuyan bir şeydir

Sanat, insanın dünyayı anlama, ifade etme ve dönüştürme çabalarının en yaratıcı ve derin biçimlerinden biridir. O sadece estetik bir zevk ya da teknik bir yetkinlik değil; aynı zamanda bir düşünce biçimi, bir eleştiri ve bir varoluş biçimidir. Sanat hem bireyin iç dünyasını hem de toplumun kolektif bilincini yansıtan bir aynadır. Sanatı tanımlamak, insan ruhunun sınırlarını çizmeye çalışmak gibidir çünkü sanat, sınırları sürekli aşan, tanımlara meydan okuyan bir şeydir. 

Üçer’in eserleri, geleneksel formlari modern yorumla birleştiriyor

Münevver Üçer’in Gelenek Gelecektir sergisi, geçmişin derinliklerinden ilham alarak geleceğe köprü kuran bir ifade biçimi sunuyor. Sanatçının eserleri, geleneksel formları modern yorumlarla birleştiriyor ve her bir çalışmasında izleyiciyi düşünsel bir yolculuğa davet ediyor. Bu sergide hem Anadolu’nun kültürel mirasını hem de çağdaş sanatın dinamizmini bir arada deneyimlemek mümkün. MAJİ Art Gallery olarak, böyle güçlü bir sanatsal vizyonu ağırlamaktan gurur duyuyoruz.

Türkiye’deki sanat galericiliği, sanati bir meta olmaktan kurtarmalıdır

Türkiye’de sanat galericiliği, sanatın üretimi ve paylaşımı için önemli bir mecra olmasına rağmen, entelektüel ve estetik derinlikten ziyade ticari kaygıların ön plana çıktığı bir yapıyla eleştirilebilir. Pek çok galeri, sanatı bir toplumsal dönüşüm aracı olarak görmek yerine, tüketim odaklı bir lüks nesnesi haline getiriyor. Bu durum, galerilerin sanatı bir değer yaratma alanı olarak değil, prestij ve gelir kaynağı olarak görmesiyle derinleşiyor. Sanat galericiliğinde eksikliği hissedilen bir diğer önemli unsur, küratöryel vizyon ve entelektüel tartışmalardır. Birçok sergi, yüzeysel bir görsellik anlayışıyla kurgulanırken, sanatçının ve eserlerin bağlamsal derinliği göz ardı ediliyor. Bu da galericiliği sadece bir sergileme platformu olmaktan öteye taşıyamıyor. Öte yandan, galerilerin sınırlı bir çevreye hitap etmesi, sanatın daha geniş kitlelere ulaşmasını ve kamusal bir diyalog yaratmasını engelliyor. Bu durum, sanatı elitist bir çevrede sıkışıp kalmaya mahkum ediyor ve toplumsal anlamda dönüştürücü etkisini zayıflatıyor. Türkiye’deki sanat galericiliği, daha fazla entelektüel cesaret ve estetik risk alarak, sanatı sadece ekonomik bir meta olmaktan kurtarıp, kültürel ve düşünsel bir alan olarak konumlandırmalıdır. Ancak bu şekilde, galericilik sanata gerçekten hizmet eden bir yapıya kavuşabilir.

Ali DEMİRTAŞ
Ali DEMİRTAŞ

Gazeteci ve film yapımcısı. 10 Nisan 1996 tarihinde Niğde’de doğdu. 1999 yılından beri İstanbul’da yaşıyor. Lisans eğitimini İstanbul Arel Üniversitesi’nde yüzde 100 başarı bursu ile Gazetecilik üzeri ...

Yorum Yaz