Dehşetli güzel: Markiz’de yıkımın tadı

Güncel Sergi & Müze

Bir şehrin kalbinde zamanın durduğu nadir mekânlar vardır; Markiz Pastanesi de onlardan biri. Beyoğlu’nun karmaşık ritmine, kalabalık yollarına  ve bir türlü bitmek bilmeyen dönüşüm sancılarına rağmen, Markiz hâlâ burada. Kapalı, loş, tozlu; ama her daim merak edilen. Şimdi ise, uzun bir sessizlikten sonra kapılarını yeniden araladı ve bizi çarpıcı bir performans ile  karşıladı: “dehşetli güzel”.

Bu yazıda bir yandan Markiz’in tarihine doğru yola çıkarken, bir yandan da mekânın bugünkü şaşırtıcı sanat deneyimine gözatmaya çalışacağım. Söz konusu olan yalnızca bir sergi ya da bir mekân değil; burada, kent belleğiyle günümüz tüketim alışkanlıkları, modernleşme sancılarıyla sosyal medyanın parıltılı yansımaları arasında gerilimli ve şaşırtıcı bir oyun kuruluyor. Markiz, yeniden sahneye dönüyor ve bize kentin, mekânın ve sanatın ironik bir yüzünü gösteriyor.

Bir zamanlar Beyoğlu: Lebon’da her şey iyidir!

19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyıl başlarına uzanan Beyoğlu, bir başka İstanbul’du. Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşma adımlarının en görünür yüzlerinden biri olan bu semt, yalnızca mimarisiyle değil, kültürel yaşamıyla da kentin diğer yakasından farklıdır. Burada, Fransızca konuşan Levantenlerin terzihanesine uğrayan, sabah kahvesini İtalyan pastanesinde içen, ardından Rum bir gazetecinin çıkardığı bir dergiyi karıştıran bir İstanbul insanı vardır. Beyoğlu; azınlıkların, sanatçıların, seyyahların ve tüccarların uğrak noktası, modernleşmenin vitrini olmuştur.Tam da bu sokaklarda 1850’lerde Lebon Pastanesi doğar. Hatta o dönem ve sonrasında hafızalardan silinmeyecekChez Lebon, tout est bon” yaniLebon’da her şey iyidir.” tekerlemesiyle dillere pelesenk olan bir mottoya da sahiptir. Lebon Pastanesi, Fransız drajeleri, bonbonları , garsonları ve hizmet kalitesinin yanı sıra Alexandre Vallaury tarafından tasarlanmış iç mekan dizaynı ile de hafızalarda yer edinmiş ve biricikliğini de uzun yıllar korumuştur. 

Osmanlı aristokrasisinin ve Batılılaşmış elitlerin gözde mekânı hâline gelen Lebon, Paris pastanelerini aratmayacak bir atmosfer sunar. Günümüzün sabah kahvesi ve dizüstü bilgisayarlı çalışma kültürünün o dönemdeki versiyonunu hayal edin: Elinizde bir gazete ya da kitapla, ağır kırmızı kadife perdelerin ardında sabahınızı geçiriyorsunuz. Fakat Lebon’un daha fazlası vardır; burada pasta sadece bir tatlı değil, bir statü göstergesidir.

Lebon, Avedis Ohanyan Çakır tarafından satın alınarak 1940’da  el değiştir ve adı Markiz Pastanesi olur. Fransız aristokratlara verilen bir ünvandan esinlenilen “marquise” ismi, mekânın sofistike ve Batılı duruşunu pekiştirir. Markiz, yalnızca tatlı sunan bir yer değil; Batı’nın yüzyıllardır süregelen café kültürünün Beyoğlu’ndaki karşılığıdır. Ancak bu mekânda, bugünkü zincir kahvecilerin steril havası yoktur. Zira Markiz’de pasta ve kahve; sosyalleşmenin, dedikodunun, kentsel modernleşmenin ve hatta toplumsal dönüşümün aracıdır. Kravat takmadan, şapka giymeden girmenin hoş karşılanmadığı günler yaşanır burada.

Bugünün 21. yüzyıl kafe alışkanlıklarını göz önüne aldığınızda, Markiz’in o dönemde İstanbul’a Batılı yaşam tarzını taşıyan mekânlardan biri olduğu rahatça söylenebilir. Ama günümüzdeki zincir kahve dükkanlarının gürültülü yalnızlıklarında kaybolan müşterilerle kıyasladığımızda, Markiz’in o kalabalık ve yüksek sesli masalarında; toplum, sınıf ve aidiyet kavramlarının ete kemiğe büründüğü günleri hayal edebilirsiniz.

Markiz Pastanesi’nin “Dehşetli Güzel” ile yeniden uyanışı

Bugün Markiz, uzun yıllar süren sessizliğin ardından, Pilevneli Galeri tarafından düzenlenen ve mentalKLINIK imzasını taşıyan “Dehşetli Güzel” performansına ev sahipliği yaptı. Ancak buradaki “güzellik” kavramı, alışıldık bir sergi deneyiminin çok ötesinde; izleyiciyi rahatsız ve tedirgin eden ve belki de gülümseten bir ironiyle örülü.

Markiz’de masanıza oturduğunuz anda sizi güçlü hoparlörlerden yayılan konuşma sesleri sarıyor bunlara mentalKLINIK ekibi “Hayalet parıltılarI” demiş. Mekânın tarihi kimliğiyle de örtüşen bu sesler, geçmişin masalarında yankılanan hikâyelerin bugüne bir yansıması gibi. Fısıltılar, söylentiler  ve sinsice paylaşılan dedikodular  arasında konuşulanları anlamaya çalışıyorsunuz. Burada gri renkte, sıra dışı  bir pasta ile karşılaşıyorsunuz. Ama bu, alışıldık bir kutlama pastası değil.

Görevli, elindeki çekiçle pastayı güzelce  parçalamış, şeker hamurundan yapılmış yenilebilir sigara izmaritlerini kırık pastanın üzerine serpiştirmiş  birazda gıcırtı ve tabak sizin artık. Kaşığınıza  aldığınız  her lokmada yalnızca tat değil, aynı zamanda bir soru işareti de ağzınıza yayılıyor: Bu bir kutlama mı, yoksa bir çöküşün pastası mı? Belki de “Dehşetli Güzel” tam olarak bunu söylemek istiyor: Zarafetle başlayan hikâyeler, yıkım ve gösterişle nihayete erer. Gri pastanın yerle bir edilişi gibi

Bu deneyim; çağımızın güzellik anlayışına, sosyal prestije ve tüketim alışkanlıklarına ince ince dokunan ironik bir eleştiri. Gri pasta, sterilize edilmiş mutluluklarımızı ve parıltılı süslemelerle gizlediğimiz yıkımı simgeliyor. Bu kutlama ritüelinin çarpıtılmış hâli, izleyiciyi sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan estetik şovlara ve “trend” olmanın garip hazzına gönderme yapıyor bence.

Kent belleği, yıkım ve estetik üzerine bir hesaplaşma

Markiz’in bu sergiyle geçici ve hayali olarak  açılması, mekânın geçmiş belleğini bugüne ironik bir dille taşıyor. Bir zamanlar pastanın; doğum günlerinin, yıldönümlerinin, mutlu anların simgesi olduğu bu pastanede, şimdi dehşetli -kırık dökük- güzel bir kutlama var. Ve belki de bu deneyim, Markiz’in atmosferine son derece uygun. Zira Markiz de tıpkı bu pasta gibi; bir zamanlar ihtişamlı ve gösterişli bir mekândı, fakat bugün yorgun, kapalı ve modern kent estetiğinin yıkımına maruz kalmış bir belleğe sahip.

Bu noktada Markiz ve “Dehşetli Güzel” sergisi arasında güçlü bir paralellik kurulmuş gibi. Sergideki pasta nasıl ki çekiçle parçalanıp izmaritleniyorsa, Markiz de modernleşmenin ve değişen tüketim kültürünün çekiç darbeleriyle form değiştiren mekânlarından biri. Artık mekân, yalnızca nostaljik bir kartpostala ya da eski bir gravüre dönüşmüş değil; günümüzün ironik sanat diliyle de yeniden sorgulanıyor.

Sergi, bir anlamda günümüz kafe kültürünün simgelediği steril, estetik takıntılı ve yüzeysel haz anlayışına da atıf yapıyor. Oysa Markiz’in salonlarında bir zamanlar, yüksek sesli tartışmaların, şık kıyafetlerin ve kentli bir cemiyet hayatının izleri vardı. Şimdi ise, bu izler yerini gri pastaya ve yenilebilir sigara izmaritlerine bırakıyor.

Bir sonuç yerine: Yıkımın tadı

Bugün Markiz Pastanesi, bir pastane, bir müze yada bir sergi alanı  değil ve fakat bir hatırlatıcı. Bir kent belleğinin nasıl dönüştüğünü, mekânların yalnızca estetik değil, toplumsal hafızayla da örüldüğünü gösteren bir alan. mentalKLINIK’in bu performansı  ise bu belleği hem provoke ediyor hem de günümüzün hızla tüketilen estetik anlayışına bir ayna tutuyor.

Markiz’in bu etkinlik için süreli olarak açılan kapıları, ziyaretçiyi yalnızca tarihi bir mekâna değil, aynı zamanda modern dünyanın çelişkilerine de davet ediyor. Gri pastanın kırıkları arasında dolaşırken, tatlı ile acı, güzellik ile yıkım arasındaki çizginin ne kadar bulanıklaştığını bir kez daha hatırlıyoruz. Markiz’de masaların yanlarına yerleştirilen güçlü hoparlörle ile  yankılanan ve aslında yapay zekanın ürettiği bu diyaloglar , geçmişin Markiz’inde yapılan sohbetleri bugüne taşıyor ve size soruyor: Sahi biz neyi kutluyoruz?

İşte bu yüzden Markiz, hâlâ burada. Ama bu kez modern zamanların gıcırtılı, hedonist ve parti sonrası boşlukta kalma hissinin sessiz çığlığıyla…

Buraya kadar benim  izlenimlerimdi, son olarak mentalKLINIK ifadeleri  ile bitirelim…

Aslında bunlar pek sebepli davranışlar değildir

“mentalKLINIK”in mikroklimasına dönüşürken, söylentilerin ve dedikoduların havada uçuştuğu, betonlaşmış yaşamımızın bir kutlama pastası olarak tüketildiği, kum gıcırtısında hissedildiği bu performatif süreç, izleyiciyi mükemmeliyetin parçalandığı, neyi kutladığımızı unuttuğumuz bir parti sonrasına , melankoli ve anlamsız mutluluk arasında salınan bir süreye davet ediyor.”

 

Yorum Yaz