Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
İstanbul’un kalbinde yer alan Ayasofya, hem Bizans hem de Osmanlı tarihinin önemli bir sembolü. Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi, ziyaretçilere bu eşsiz yapının 1700 yıllık hikâyesini interaktif bir şekilde sunuyor. Sultanahmet’teki tarihi Defter-i Hakani Nezareti binasında bulunan müze dijital enstalasyonlar, artırılmış gerçeklik ve video mapping teknolojileriyle Ayasofya’nın geçmişine dair derin bir deneyim yaşatıyor. Ayrıca, müzede yer alan sergi salonunda büyük bir kısmı ilk kez sergilenen önemli eserler arasında Fatih Sultan Mehmet’in vakfiyesi ve Ayasofya Camii’ne vakfedilen Kuran-ı Kerim gibi nadir eserler de sergileniyor.
İstanbul’un kalbinde, yüzyılların izini taşıyan bir yapı: Ayasofya. Onun hikâyesi, aslında İstanbul’un hikâyesidir. Sadece taşlardan, kubbelerden ya da sütunlardan ibaret değil; o, fetihlerin, inançların, sanatın ve insanlığın ortak mirasının bir yansıması. 537 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus’un “Dünyada böyle bir yapı yok!” diyerek inşa ettirdiği Ayasofya, asırlar boyunca hayranlık, umut ve değişimin sembolü oldu.1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle bir çağ kapandı, bir çağ açıldı. Ayasofya artık bir camiydi ama Fatih, ona bir ganimet gibi değil, tarihin büyük bir emaneti olarak yaklaştı. Mozaikler özenle korundu, minber ve mihrap eklendi, kubbesinde ezan sesleri yankılandı. Sonrasında Osmanlı padişahları da Ayasofya’yı daha da güzelleştirdi; Mimar Sinan’ın eklediği muhteşem destek yapılarıyla Ayasofya, sadece bir ibadet yeri değil, bir mühendislik harikası hâline geldi. Bugün Ayasofya’ya her adım attığınızda, onun nefes alan bir tarih olduğunu hissedersiniz. Kim bilir, belki bir taşın üzerinde Bizanslı bir ustanın el izini, belki de Fatih’in atının nal izini bulabilirsiniz. Çünkü Ayasofya, göğe yükselen kubbesiyle yalnızca geçmişi değil, bugünümüzü ve geleceğimizi de içinde barındırıyor. Onun bin 700 yıllık serüvenine daha yakından tanıklık etmek ister misiniz? Ayasofya'ya sadece 5 dakika yürüme mesafesinde yer alan Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi, bu eşsiz mirası daha derinlemesine keşfetmenizi sağlıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde, DEM Müzecilik tarafından hayata geçirilen Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi, hem bir tarih müzesi hem de bir deneyim müzesi olarak ziyaretçilerine benzersiz bir yolculuk sunuyor. İstanbul’un kalbinde, Sultanahmet’teki tarihi Defter-i Hakani Nezareti binasında yer alan bu müze, Ayasofya’nın geçmişini modern teknolojilerle buluşturarak ziyaretçilerine eşsiz bir deneyim sunuyor. Burada sizi klasik bir müze gezisinden çok tarihle iç içe bir deneyim bekliyor. Dijital enstalasyonlar, dev projeksiyonlar ve artırılmış gerçeklik teknolojisiyle Ayasofya’nın Bizans’tan Osmanlı’ya, oradan bugüne uzanan hikâyesini adeta yaşayarak öğreniyorsunuz. Ayrıca, Ayasofya koleksiyonundan büyük bir kısmı ilk kez sergilenen eserlerin bulunduğu özel bir sergi bölümü de ziyaretçileri bekliyor. Ayasofya’nın dördüncü yüzyıldan bugüne uzanan tarihi, çok önemli bir bölümü ilk kez gösterime sunulan tarihi eser koleksiyonu ile sergileniyor. Bu koleksiyonda Fatih’in vakfiyesi, Ayasofya Camii’ne vakfedilen Kuran-ı Kerim, binlerce yıllık tarihe ayna tutan “İsa ve Meryem İkonaları” ve Fossatti Kardeşler tarafından yapılan ve kubbedeki dört Seraphim Meleği’nin yüzünü kaplayan bronz madalyonlar gibi nadir ve tarihi eserler de bulunuyor. Litros Sanat olarak, DEM Müzecilik CEO’su Eda Bildiricioğlu ve Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi Müdürü Dr. M. Murat Bozcu ile bu eşsiz müze hakkında konuştuk.
Dem Müzecilik CEO’su Eda Bildiricioğlu: Ziyaretçiler, işitsel ve duygusal bir yolculuğa çıkıyor
Ayasofya, tarih boyunca pek çok farklı kimlik üstlendi. Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi, bu çok katmanlı geçmişi nasıl bir anlatıyla sunuyor?
Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi, dünyanın en önemli tarihi yapılarından biri olan Ayasofya’nın yaklaşık 1700 yıllık geçmişini ziyaretçilerine interaktif ve kapsayıcı bir biçimde anlatıyor. Sultanahmet’teki ünlü Defter-i Hakani Nezareti binasında, 13 farklı salonda, ziyaretçilerin Ayasofya’nın ihtişamını dijital teknolojiler aracılığıyla deneyimlemesini sağlıyoruz. Ayasofya’nın mimari ve tarihi önemi, yalnızca görsel bir deneyim olarak sunulmuyor. Ziyaretçiler, aynı zamanda işitsel ve duygusal bir yolculuğa çıkıyor. Müzemiz, sadece tarihi bir yapıyı anlatan bir deneyim alanından öte, ziyaretçilerine interaktif, sürükleyici ve duyulara hitap eden bir deneyim sunuyor. Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi yeni nesil müzecilik anlayışının en başarılı örneklerinden biridir. Müzemizde deneyim süreci Bizans'a ayrılan bölüm ile başlıyor. Bu bölümde Bizans devletinin kuruluşu, Ayasofya'nın bugüne gelen nihai yapısının inşasından önce ve sonra geçirdiği aşamalar, çağının çok ötesindeki mimarisi ve özellikle de muhteşem kubbesi, ikonoklazma dönemindeki yıkımlar ve Haçlı Seferleri sırasındaki büyük yağma görsel ve işitsel teknolojilerle anlatılıyor. Ziyaretçiler şehrin kurucusu Konstantin'i, Ayasofya'nın eşsiz mimarisinin kurucu fikir babası matematikçi İsidorus'u ve mabedin banisi İmparator Jüstinyen'i tanıyor, her birinin Ayasofya'nın tarihindeki yerini öğreniyor. Hadis kapısından geçilerek ulaşılan Osmanlı bölümü, Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya'yı nasıl göz bebeği yaptığının hikâyesi ile başlıyor, büyük usta Mimar Sinan’ın ve dönemin padişahlarının her birinin adeta küllerinden yeniden doğan Ayasofya'ya yaptıkları katkılarla devam ediyor.
Mozaikler ve duvar süslemeleri aynen muhafaza edildi
Deneyim Müzesi için ne kadar süre çalışıldı peki? Tasarım aşamasında karşılaşılan en büyük zorluklar nelerdi?
Deneyim Müzesi’nin yapım sürecinde ziyaretçilerin dikkat sürelerini odağımıza alarak planlama yaptık. Turistlerin hangi alanlarda ne kadar vakit geçirdiğini ayrıntılı olarak analiz ettik. Böylece, mekânın tarihi sürecini akıcı ve en etkili biçimde anlatmayı hedefledik.
Müzenin içinde bulunduğu Defter-i Hakani binası Ayasofya Camii’ne 5 dakika yürüme mesafesindedir. Bu yapı, 100 yıllık bir geçmişe sahip olduğu için restorasyon süreci büyük bir özenle yürütüldü. Zemindeki mozaikler ve duvar süslemeleri aynen muhafaza edildi. Orijinal dokunun korunmasına büyük önem verildi. Ses yalıtımı için özel malzemeler kullanıldı ve projeksiyon sistemleri entegre edildi. Aynı zamanda, müzenin her mevsimde konforlu bir ortam sunması için iklimlendirme sistemleri kuruldu. Zeminin belirli bölümleri yükseltilerek hem koruma hem de kullanım açısından en uygun hâle getirildi. Bütün bu aşamalar yaklaşık 7-8 ay içinde tamamlandı. Bu süreç boyunca tarihçilerle sürekli iletişim hâlinde olduk.
İçerik oluşturma aşamasında ise dönem tarihçileri ve senaristlerle eş zamanlı çalışarak müzenin hikâyesi oluşturuldu. Müzenin hikâyesinin uluslararası ziyaretçilere de ulaşabilmesi için 23 farklı dile çeviri yapıldı ve Türkçe seslendirme için Selçuk Yöntem başta olmak üzere her dil için özenle seçilen seslendirme sanatçılarıyla iş birliği sağlandı. Müzede yer alan 13 farklı deneyim salonunda, dönemin ruhunu yansıtan görseller hazırlandı. İçeriğe özel bestelenen müzik eserlerinin performanslarında etnik enstrümanlar kullanılarak ses atmosferi zenginleştirildi. En iyi işitsel deneyimi sunabilmek adına, her salon için ses mühendisleriyle özel ses tasarımları geliştirildi. Sonuç olarak, Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi’nde görsel ve işitsel deneyimin en üst seviyeye çıkmasını sağlamak için, kreatif yönetim ekibinin yanı sıra 58 dijital sanatçı, 4 sahne tasarımcısı, 8 ressam, 7 besteci ve 8 müzisyen bir araya gelerek projeye katkıda bulundu.
Ziyaretçileri tarihin içine çekmek için artırılmış gerçeklik, video mapping ve dijital enstalasyonlar kullanıyor. Bu teknolojik anlatım yöntemlerinin tarih algısını nasıl dönüştürdüğünü düşünüyorsunuz?
DEM Müzecilik olarak, mekânları sadece sergilemek yerine, onlara ruh ve anlam katan bir anlayışla tasarlıyoruz. Her projede benzersiz hikâyeler yazıyor ve bu hikâyeleri görsel ve işitsel teknolojilerle zenginleştirerek, hikâye anlatan interaktif ve sürükleyici mekânlar yaratıyoruz. Kültürel mirasımızı deneyimsel ve etkileşimli bir yaklaşımla ele alırken, tarihten sanata ve mitolojiye kadar pek çok alanda uzman ekiplerimizle çalışmalarımızı yürütüyoruz. Mekânları sadece fiziksel alanlar olmaktan çıkararak, merak uyandıran, etkileşim yaratan, duyulara hitap eden, geçmişle, bugünle ve gelecekle bağ kuran canlı anlatılara dönüştürüyoruz. Artırılmış gerçeklik, video mapping ve dijital enstalasyonlar gibi teknolojilerle tarihi olayları soyut kavramlar olmaktan çıkarıp deneyimlenebilir hale getiriyoruz. Bu sayede ziyaretçiler, tarihe dair bilgileri sadece okuyarak veya dinleyerek değil, bizzat içinde bulunarak öğrenme fırsatı yakalıyor. Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi’nde, tarihi ve sanatı hem görsel hem de işitsel olarak ortalama 25 dakikada deneyimleme olanağı sunarak, gençlerin de bu mirası en etkili şekilde deneyimlemelerine olanak sağlıyoruz. Kültürel mirasımızı geniş kitlelere ulaştırmak ve Ayasofya’nın tarihini herkes için ilgi çekici kılmak bizim için büyük bir mutluluk.
Murat Bozcu (Müze Müdürü): Çok sayıda orijinal parça yer alıyor
Müzede sergilenen en dikkat çekici eserlerden bahsedelim. Ayasofya’nın hem Bizans hem Osmanlı dönemlerine ait hangi tarihi parçalar burada öne çıkıyor? Koleksiyon nasıl oluşturuldu, eserler nereden temin edildi?
Müzemizde, teknoloji desteği ile hayata geçirilen birçok sanat eseri bulunuyor. Mimar Sinan’ın mapping tekniğiyle sergilenen ve 12 bin küpten oluşan enstalasyonu bunlardan biri. Ayrıca farklı aynalama teknikleri kullanılarak hayata geçirilen ve ziyaretçilerin Ayasofya Cami’ni boyutlu olarak görmelerini sağlayan “sonsuzluk aynaları” teknoloji, sanat ve tarihin bir sentezi niteliğinde. Müzenin sergi salonunda Ayasofya’nın dördüncü yüzyıldan bugüne uzanan tarihi, çok önemli bir bölümü ilk kez gösterime sunulan tarihi eser koleksiyonu ile sergileniyor. Toplam 300’e yakın eser 4 ayrı bölümde sunuluyor. Sunulan eserler arasında mabedin mühürlü tuğlalarından, mozaiklerinde kullanılan malzemelere, hat levhalarından, tarihi tablolara kadar farklı türlerden çok sayıda orijinal parça yer alıyor. Özellikle Fatih Sultan Mehmet’in yazdırdığı “Vakfiye”, 15. Yüzyılda Fatih Sultan Mehmet tarafından Ayasofya Camii’ne vakfedilen Kuran-ı Kerim, binlerce yıllık tarihe ayna tutan “İsa ve Meryem İkonaları”, Fossatti Kardeşler tarafından yapılan ve kubbedeki dört Seraphim Meleğinin yüzünü kaplayan bronz madalyonlardan biri öne çıkıyor.
Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu Ayasofya Camii Vakfı’na dair belgeler müzede sergileniyor. Osmanlı döneminde Ayasofya’nın idaresi ve vakıf kültürü açısından bu belgeler bize nasıl bir perspektif sunuyor?
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinin ardından kurduğu Ayasofya-i Kebir Vakfı’nın hukuki statüsünü belirleyen ve vakfın nasıl idare edileceğini ayrıntılı bir şekilde tarif eden “Vakfiye”, 1462 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından yazdırılmış. 35 buçuk metre uzunluğundaki bu belge, vakfın nasıl idare edileceği, nerelere ne gibi harcamalar yapılacağı, kaç kişinin çalışacağı, harcamaların hangi gelirlerle karşılanacağı, vakıftan kimlerin ne şekilde faydalanacağı gibi hususları içeriyor. Vakfiye, Ayasofya'nın korunması ve cami olarak devamlılığının sağlanması amacıyla düzenlenmiş olup, Osmanlı döneminde vakıf kültürünün önemini ve işleyişini gösteriyor. Bu belgeleri incelediğimizde, Osmanlı'da vakıf kültürünün ne kadar sistemli bir şekilde işlediğini ve Ayasofya'nın korunması için ne denli titizlikle çalışıldığını görmek mümkün.
Yorum Yaz