Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Muhabir: Zeynep Yıldırım
Mustafa Özçelik: “Gelenekten koptuk. Bu kopuş bizi boşlukta bıraktı. Arayışlar içindeyiz. İşte bu noktada hem sanatta hem düşüncede hem de kişisel olgunlaşmamızda Yunus Emre yol rehberimiz olmalıdır. Bu da onu tanımaktan, anlamaktan geçer. Bunun için psikolojinin, sosyolojinin, felsefenin de imkânlarını kullanarak onu bugüne taşımamız gerekiyor. Tefekküre başlayacağımız ilk kavram bence “ben kimim ve bu dünyaya niye geldim” sorularının peşine düşmekle olabilir.”
Türk Edebiyatının usta isimleriyle konuşmaya devam ediyorum. Litros Sanat’ın yeni sayısında şair-yazar Mustafa Özçelik’in Muhit Kitap’tan 2023 Kasım’da yayımlanan “Kanayan Yara” kitabı ve Yunus Emre eserleri hakkında konuştuk. Özçelik’in duru bir Türkçesi var. Şiir, hikâye, masal, biyografi, antoloji dalında eserler verdi. Bunun yanında Anadolu ereni, mutasavvıf şair Yunus Emre’nin manevi mirasımızı genç nesillere aktarmak için Yunus Emre’yi tanıma ve anlamak adına çalışmalar yapıyor. Yunus Emre ile ilgili “Yunus Emre”, “Bizim Yunus”, “Yunus Emre’nin Dostları”, “Yunus Emre Menkıbeleri”, “Anadolu’nun Manevi Irmağı Yunus Emre”, “Anadolu’nun Gönül Dili Yunus Emre”, “Yunus Emre’nin Şehirleri”, “Yunus Emre: Bir Yolculuk Hikâyesi…” kitapları yayımlandı. Yunus Emre’ye ithaf edilen şiirleri de “Dilimiz Yunus Söyler” adıyla bir araya getirdi. Sevdiğim bir Yunus Beyiti: “Ben gelmedim dava için/ Benim işim sevgi için/ Dostun evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldim.”
“Nesil yetiştirmek gibi bir kutlu görevim vardı, Yunus Emre ve Mehmet Akif’i rehber seçtim.” söyleminiz noktasında Yunus Emre yolculuğunuzun ilham kaynağı neydi?
Benim ilk öğretmenim babaannem oldu. Yunus Emre’ye olan ilgi ve sevgimi ona borçluyum. Onun şiirlerini ve menkıbelerini ilk ondan dinledim. Bunlar, o yaşta tam anlamasam da beni hem ruhen besleyen hem de bana şiir zevki veren metinlerdi. Kitap okuma çağına geldiğimde de Mehmet Akif’i okumaya başladım. Sonraki yıllarda da okuma anlamında çok geniş bir ilgi alanım olsa da bu iki isim, bana hem fikir hem sanat manasında yol rehberi oldular ve olmaya da devam ediyorlar.
“Kanayan Yara şiir kitabınız Yunus’tan bir beyitle açılıyor. “Yunus Derken Mansur derken/ Titrer kalbim” mısranızla ilerliyor. Yunus Emre’ye yazdığınız şiirlere yer vermişsiniz. Neler söylersiniz?
“Kanayan Yara”dan önce yedi şiir kitabım yayımlandı. Benim neslim başka isimler de olmakla birlikte daha çok Necip Fazıl ve Sezai Karakoç ikliminde şiirler yazan bir nesildi. Bu iki ismin şiirinde de Yunus Emre duyarlılığı vardı. Onların da etkisiyle hemen bütün kitaplarımda bu duyarlılığı yansıtan şiirler yer aldı. Ama “Dilim Ol Söyle”, “Ateş, Denizi” ve “Bir Irmak Düşü”nde bu duyarlılık daha da arttı. “Kanayan Yara” ise bu hassasiyetin daha somut olarak görülebileceği bir kitap oldu.
Şiir ilhamın eseridir
Metafizik, Allah’a yakarış, dua, Peygamber ve kıssaları şiirlerinizin ana damarı olmuş. “Deseler ki haydi geceye girelim/ Bütün varlık varlığının tanığı” mısralarınızla şiirlerinizde varlık-eşya- tasavvuf iç içe burayı biraz açar mısınız?
Biz nasıl sadece fiziki bir varlık değilsek, asıl yanımız ruh yanımız ise; bu, şiir için de böyledir. Kelimeler birer kalıptır. Ruhu yoksa bir mana ifade etmezler. Ayrıca şiir ilhamın eseridir. Bu ilhamı gönlümüze yerleştiren de Allah’tır. Bu yüzden şiir kalbin sesidir. Burada “Anladım işi sanat Allah’ı aramakmış” diyen Necip Fazıl’ı hatırlayalım. Onun “Biricik meselem sonsuza varmak” mısraı benim de şiirde ulaşmak istediğim hedeftir. “Gece” yahut “siyah” tasavvufta önemli bir semboldür. Çok farklı yorumlar yapılmakla birlikte ben bu kelimeden “vahdet”i anlamaktayım. Çünkü karanlıkta görülemeyiz, içinde kayboluruz. İşte bu vahdetin ta kendisidir. Çünkü mutlak varlık sadece Allah’tır. Bize ruhundan üflemiştir. Bütün varlıklar ona doğru sonsuz bir koşu içindedirler ve dilleri de biz anlasak da anlamasak da Allah’ı zikrederler. Bunu Yunus şöyle ifade eder: “Her bir çiçek bin nâz ile/Över Hakk’ı niyâz ile / Her mürg hoş âvâz ile/ Ol pâdişâhı zikreder.”
Kitabın ismini alan “Kanayan Yara” şiirinizde: “Bozulan bir büyü artık her şey/ Solgun fotoğraflarında hayatın” mısralarınız şairin geçmişe dönük yüzüne ayna tutmuş. Geçmiş, şairin gayya kuyusu sanki nedir şairin geçmişle hesaplaşması?
Geçmiş, sadece bu dünya için kullanılamaz. Çünkü bizim varlığımız, hayatımız bedeni manada doğumla başlasa da ruh olarak ezeldendir. Bunu anladığımız anda dünyanın her şeyinin fani olduğunu da anlamış oluruz. Yani büyü bozulmuş olur. Yunus bunu “Ten fani can baki” şeklinde söyler. Gayya kuyusu olan sadece geçmişimiz değil dünyanın kendisidir. Çünkü asıl vatanımızdan ayrılmışızdır. Ama geçmişi dünya hayatımız dairesinde düşünürsek hayatta elbette hesaplaşacağımız şeyler vardır. Buna “nefs muhasebesi” denir tasavvufta. Bu hesaplaşmayı yapmadan insan olma yolunda mesafe alamayız.
Aşk söyletir, dert inletir...
“Dost Deyu Deyu” şiirinizde: “Artık aşka çevir bütün kelimeleri/ Aşkla tutuş aşkla yan/ Aşk gelicek cümle eksiklikler biter.” Yunus Emre’nin aşka hamlıktan olgunluğa götüren Tapduk Emre’nin kapısında tasavvuf eğitimi olur. Gönlünde ilahi bir ilhamın neticesi olarak şiiri ortaya çıkar. Asıl olan hak lisanı söylemesinden sonra mı gelişir?
Yaratılışımız aşktandır, aşkladır. Biz aşkın çocuklarıyız. Bu yüzden bütün kelimeleri, hâlleri, vakitleri aşka çevirmek, aşkla değişip dönüşmek durumundayız. O, bizim Yunus’un da söylediği gibi bütün eksikliklerimizi giderir. Bu şiir konusunda da böyledir. “Aşk söyletir, dert inletir.” Şiir, böyle bir durumda ortaya çıkar. Bizi söyleten Allah’tır. Yunus’un dediği gibi “Söz karadan akdan degül yazup okımakdan degül/Bu yüriyen halkdan degül Hâlik âvâzından gelür.”
Yunus Emre vahdet-i vücud anlayışına bağlı bir mutasavvıf şair, şiirinde; dost, aşk, âşık, maşuk, tevhid, kesret, ölüm, hasret, vuslat, nasihat, dervişlik, kelimeleri var. Genç nesil Yunus Emre’yi tanıma, anlama yolunda hangi kavram üzerinden başlayabilir?
Yunus Emre’nin sözünü ettiğiniz kavramları bugünün nesline çok yabancı. Maalesef gelenekten koptuk. Bu kopuş bizi boşlukta bıraktı. Arayışlar içindeyiz. İşte bu noktada hem sanatta hem düşüncede hem de kişisel olgunlaşmamızda Yunus Emre yol rehberimiz olmalıdır. Bu da onu tanımaktan, anlamaktan geçer. Bunun için psikolojinin, sosyolojinin, felsefenin de imkânlarını kullanarak onu bugüne taşımamız gerekiyor. Tefekküre başlayacağımız ilk kavram bence “ben kimim ve bu dünyaya niye geldim” sorularının peşine düşmekle olabilir. Kısaca buna kendimize ve hayata anlam bulma/verme olarak da ifade edebiliriz.
Yunus’un asıl hikâyesini menkıbelerde
Son yıllarda Yunus Emre üzerine çalışıyorsunuz. “Yunus Emre Menkıbeleri” kitabınız menkıbeleri toplu olarak veren ilk kitap özelliğini taşıyor. Menkıbeleri yorumlama ve çalışma sürecinizden bahseder misiniz?
Benim ilk kitabım Yunus Emre üzerine yazılmış bir biyografiydi. Son kitabımda Yunus Emre ikliminde söylenmiş şiirlerden oluşan “Kanayan Yara” oldu. Deneme, hikâye, roman, biyografi türlerinde de eser vermiş olmakla birlikte kitaplarımın büyük bir bölümü Yunus Emre üzerinedir. Ona dair her yaş ve seviyeye hitap eden on yedi kitap yayımladım. Bunlar arasında menkıbelerin özel bir yeri var. Zira ben onlarla büyüdüm. Yunus’un asıl hikâyesini onlarda bulmak mümkündür. Ama bu metinler sembolik olduğu için yüzeysel manasıyla değil sembolik manalarıyla okunmalıdır. Bu da yorum gerektiriyor. Ben hep bugüne kadar çeşitli kaynaklarda yer alan menkıbeleri bir araya getirdim hem de onları dilimin döndüğünce yorumlamaya çalıştım.
Yorum Yaz