Eser kaybedilmiş bir hayatın ödülüdür

EDEBİYAT Güncel

Yazar Necip Tosun: “Eser, kaybedilmiş bir hayatın ödülüdür. Yazar, hep yazmaya zaman ayırmaya çalışır; her şeyden, herkesten, hayattan çalar. Bir yazarın hem hayata hem de edebiyata adil davranması çok zordur; birini seçmek zorundadır. Önemli yazarlar, hayatı verir ve projeyi alır. Yazar, kendini harcayarak, feda ederek başkalarının hayatına dokunur, değiştirir, hükmeder. Büyük yazarlar mum gibidir; kendini harcayarak dünyayı aydınlatır.”

Edebiyatımıza kalemiyle birçok değerli eser kazandıran yazar Necip Tosun ile tüm eserleri kapsamında geçtiğimiz yıllarda bir söyleşi gerçekleştirdim. Necip Bey eserler üretmeye devam etti. Şimdi de Litros Sanat’ın 100. sayısında kendisiyle yakın zamanlarda Ketebe Yayınları’ndan çıkan Yazma Dersleri kitabı üzerine bir röportaj gerçekleştirdim. Yazma Dersleri, Türk edebiyatında kabul görmüş otuz romancı, öykücü ve şairin yazma tecrübesine odaklıyor okuru. Necip Tosun ile Yazma Dersleri bağlamında yazar olmayı düşleyen insanların meselelerinden, eseri yaratıcı yazarlık kitaplarından ayıran yönlere, mektup ve günlüklerin o yazarların hayatına ışık tutan yönlerinden, yazmak için yaşayan yazarlara kadar birçok şeyi konuştuk. 

 

Edebiyat fakülteleri yazar yetiştirme okulları değil

Yazma Dersleri Ketebe etiketiyle okuyucuyla buluştu. İçerisinde Türk edebiyatında genel kabul görmüş otuz romancı, öykücü ve şairin açıklamalarına yer veriyorsunuz. Yazarların yazma tecrübelerine yazarlık serüvenlerine dair fevkalade kapsamlı bir eser olmuş Yazma Dersleri. Nasıl ortaya çıktı bu fikir?

Türkiye’de edebiyat ortamının temel meselelerinden biri yazar olmayı düşleyen insanların nasıl bir yöntem izleyeceğini bilmemeleri ve yazarlığa giden yolların belirgin araçlardan, yöntemlerden yoksun olmasıdır. Öncelikle günümüzde bir kere usta-çırak ilişkisi bağlamında yazar adayının bir yazarla yüz yüze gelmesi imkânsız, en azından sınırlıdır. Üniversiteler doğrudan yazarlıkla ilgilenmiyorlar. Edebiyat fakülteleri yazar yetiştirme okulları değil. Daha çok yazılmış eserleri inceliyorlar. Öğretmen yetiştiriyorlar. Dergiler sınırlı bir genç yazar adayıyla ilgileniyorlar. Bu anlamda ne kadar karşı olursak olalım, yazar olmak isteyenlerin en azından bilgiye ulaşmalarını kolaylaştırmak için bazı ortamların oluşturulması gerekiyor. Yazma Dersleri biraz da günümüzde yazar olmak isteyen ama bir yol bulamayan bu insanlara yardımcı olmak amacıyla yazıldı. Ama bu kitap sadece yazar olmak isteyenlere yardımcı olmakla kalmıyor, bütün edebiyat severlere hitap eden bir özellik taşıyor.

Çok haklısınız. Kitabın diğer yaratıcı yazarlık kitaplarından ayrılan yönleri de var gibi geliyor bana. Bu yönler hakkında neler söylemek istersiniz?

Bu kitabı yaratıcı yazarlık kitaplarından ayıran en önemli özellik, bizzat bu işi yapan şair, öykücü ve romancıların yaptıkları iş hakkında yaptıkları konuşmalarından oluşmasıdır. Bu da dışarıdan bir gözle asla yakalanamayacak birikimlerin aktarılması anlamına gelir. Eleştirmenler ve edebiyat yorumcuları, işin içinde bir uygulayıcı olmadıkları için bu incelikleri ve ayrıntıları hiçbir zaman yazarlar ve şairler kadar derinlemesine izah edemezler. Yazarlar, yazma sürecinde yaşanan açmazları, sıkıntıları ve çıkış yollarını bizzat deneyimledikleri için, daha detaylı bir şekilde tespit etme ve ortaya koyma şansına sahiptirler. Bu yüzden, yazarların “mutfaktan” yazıları, araştırma ve inceleme yazılarından daha ufuk açıcı, kalıcı ve yol göstericidir. Aynı zamanda, türe en fazla hizmet eden ve derinlik katan yazı ve görüşlerdir.

Yazarlar, şairler ve sanatçılar işin “mutfağında” oldukları için bizzat yaşadıkları deneyimleri aktarır ve o türün örneklerini sunarlar. Bu anlamda, bu tür görüşlerin ve tecrübelerin ortaya konması sadece genç yazarlar için değil, tüm okurlar ve özellikle edebiyatın ve türün gelişimi ile zenginliği için oldukça önemlidir. Ürün verdikleri tür üzerine konuşan bu yazarlar ve şairler, çok verimli sanat ve edebiyat görüşleri, tecrübeler ve kalıcı sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir. Bu tür metinler, tamamlanmış bir hayatın ve bir sanat serüveninin sonuçları olduğu için ayrıca değerlidir.

Bu noktada özellikle mektuplar ve günlükler bir yazarın yazınsal tutumunu anlamak ve açıklamak için hayati bir görev üstleniyor denebilir mi?

Kesinlikle. Bu kitabı hazırlarken en çok yararlandığım kaynaklardan biri mektuplar diğeri günlükler oldu. Çünkü yazarlar ağırlıklı olarak bir başka yazara mektup yazdığı için dolayısıyla edebiyat poetikası ve yazma sorunları kendiliğinden bu mektuplarda gündeme gelmekte. Bu mektuplar oldukça verimli kaynaklarım oldu. 

Diğer yandan günlükler. Batılı yazarların aksine bizde ne yazık ki günlük tutmak pek yaygın değil. Günlükler bir sanatçının, bir edebiyatçının, bir düşünce adamının, hayatını, sanatını, eser ve düşüncelerini anlamlandırmada en sağlıklı ve yararlı bilgileri içeren yazınsal bir türdür. Çünkü günlükler koskoca bir insan yaşamının grafiğidir, nabzıdır. İnsan ruhunun inişleri, çıkışları, çırpınışları, sansürsüz ve içtenlikle en çok günlüklerde sergilenir. Günlükler insanın bir çeşit kendi kendisiyle hesaplaşması, kendini bir özeleştiri bağlamında değerlendirmesidir. Günlük insanın acısının, sevincinin, kırıklıklarının, umutlarının dahası yaşadığı “ben”in yazılı tutanaklara geçirilmesidir. 

Özellikle yazarlar açısından günlükler sadece yaşanılan günlerin kaydı değil, edebî serüvenlerinin de kaydıdır. Yazarlar günlüklerinde, yaptıklarını, insanlar, hayat, edebiyat hakkındaki düşüncelerini kaydetmekle kalmaz, yazmakta ve yazacakları kitaplarını tartışır, âdeta kendi kendileriyle söyleşirler. Kitaplarının yazılma serüvenlerini, ilerleyişlerini, problemlerini kaydederler. Böylece günlüklerden yazarın hedeflerini ve vardığı yerleri ölçmek mümkün olabilir. 

Bu anlamda bu kitabı hazırlarken, günlükler de sıklıkla yararlandığım edebî kaynaklarım oldu.

Ahmet Mithat Efendi yenilik peşindeydi 

Eser Ahmet Mithat Efendi’den Yazma Dersleri ile açılıyor. Kendisinin Batı romanlarının etkisiyle birlikte Doğu hikayelerinden esinlenerek yeni bir anlatım tarzı ortaya koyduğunu ifade ediyorsunuz. Onu özellikle başarılı kılan bu unsur olabilir mi? Üretkenlik, yeni anlatım biçimlerini denemek veya yazar yetiştirmek de onu başarıya götüren etkenler arasında mıydı? Neler söylersiniz? 

Ahmet Mithat’tan alınacak yazma derslerinin başında onun sürekli yenilikler ve arayışlar peşinde olması gelir. Türk edebiyatının en yaratıcı, üretken ve yenilikçi yazarlarından biri olan Ahmet Mithat Efendi, yazdıklarıyla hem geniş bir okur kitlesinin hem de nitelikli okurun ilgisini çekebilmiş müstesna bir isimdir. Öğretici ve faydalı olmayı ilke olarak benimsemesine karşın, eserlerindeki konu zenginliği, deneysel tutumu ve yenilikçi çıkışları onun en önemli özellikleri olmuştur. Türk edebiyatında neredeyse kendisinin inşa ettiği anlatı biçimlerini, deneysel yaklaşımlarıyla yeniden dönüştüren Ahmet Mithat Efendi, romancılığımızın ve hikâyeciliğimizin öncülerindendir. 

Henüz yeni oluşmuş edebî anlayışlar, onun gözünde kısa sürede klişeleşmiş -kendi deyimiyle “esarete dönüşmüş”- ve bu durum, onu yeni arayışlara itmiştir. Onun sanatı, özgürlük ve arayışa yaslanmıştır. Her şeyi edebiyatın diline dönüştürebilecek yaratıcı yeteneği her zaman yanı başındadır. Pek çok temayı ilk kez işlemesi bir yana, aynı hikâyeyi farklı bakış açılarından anlatması, yazarı hikâyenin kahramanlarından biri yapması, okuru kurguya ortak etmesi ve giriş-gelişme-sonuç disiplinine karşı çıkışı gibi pek çok anlatım tekniğini daha 1870’lerde uygulaması, hiç şüphesiz edebiyat tarihinde az rastlanan bir yaratıcılıktır.

“Yazmak için yaşamak” temel ilkeleriydi

Halid Ziya’ya göre yazmak bir tutkuydu. Kitaptaki pek çokları için de bu böyle aslında. Siz yazma tutkusuyla alakalı neler söylemek istersiniz, bir yazarın yazma tutkusunu hangi cümlelerle ifade edersiniz?

Otuz yazara baktığımızda, yazarlık serüvenlerinde mutlaka ısrar ve adanmışlık içerisinde hareket ettiklerini görürüz. Hiçbiri için yazarlık ikinci bir iş değildir. Tam tersine, yazarlığı hayatlarının merkezine almışlar, bütün ömürleri boyunca bir ses, bir imge oluşturabilmek için uğraşmış, edebiyata emek vermişlerdir. Uğruna pek çok mücadeleyi göze almış ve ısrarla yazma tutkusunun peşinden gitmişlerdir. Bu yaşantılara bakıldığında, yazıya ömür vermeden ve bu alanda ısrarlı olunmadan kalıcı olmanın zor olduğu görülmektedir. Bütün önemli yazarlar bu tercihi edebiyattan yana yapmış, “yazmak için yaşamak” temel ilkeleri olmuştur. 

Bu arada eserde İsmet Özel’le ilgili kısım ayrıca ilgimi çekti. Onun edebiyat ve fikir adına bedel ödemiş bir şair olduğunu ve hep sahiciliğin peşinden gittiğini söylemek mümkün mü? 

Elbette. Pek çok yazarın hayatı, bireysel olarak kaybedilmiş bir hayattır. Bu insanlar, kendi hayatlarını verir ve karşılığında şiirler, öyküler, romanlar alırlar. Gündelik hayatları gerçek bir hayat değildir; bir göreve adanmış hayatlardır. Eser, kaybedilmiş bir hayatın ödülüdür. Yazar, hep yazmaya zaman ayırmaya çalışır; her şeyden, herkesten, hayattan çalar. Bir yazarın hem hayata hem de edebiyata adil davranması çok zordur; birini seçmek zorundadır. Önemli yazarlar, hayatı verir ve projeyi alır. Yazar, kendini harcayarak, feda ederek başkalarının hayatına dokunur, değiştirir, hükmeder. Büyük yazarlar mum gibidir; kendini harcayarak dünyayı aydınlatır.

Kitaplar bir yazar için öğretmendir

Genel itibariyle ele aldığınız şair ve yazarların yazınsal serüveninde çocukluğun okuma ve yazma tutkusunun başladığı ve yeşerdiği önemli bir sığınak olduğunu söylemek yerinde olur mu?

Pek çok yazarın kitap okuma sevgisinin çocuklukta başladığını, zamanla bu okuma tutkusunun yazma tutkusuna evrildiğini görürüz. Yazarların çoğunda çocukluğun yazmada oldukça belirleyici bir dönem olduğunu görürüz.

Aynı zamanda eserde tüm bu bahsi geçen yazarlarda yazarlık serüvenlerinde en ortak husus neydi sizce? Dikkatinizi çeken nedir bu bağlamda? Hepsi aslında hayatında şundan vazgeçmemiş dediğiniz bir husus var mı?

Bir kütüphane oluşturmak, okur ve yazarlığı birlikte sürdürmek. Yazarlar bundan asla vazgeçmemişler. Otuz yazarın açıklamalarına baktığımızda, yazarlığın en temel özelliklerinden birinin “okuma” olduğu görülür. Bu önemli yazarların hepsi, yazarlık ve okurluğu bir arada yürütür. Yazarlar kitaplardan sadece hayatı değil, yaratıcılığı, hayal gücünü kullanmayı ve anlatma yöntemlerini de öğrenirler. Yaşadıklarının, sezgilerinin ve hayal güçlerinin nasıl biçimlendirildiğini anlamaya çalışırlar. Yazarlar bu okumalarında, yazarın cümleyi nasıl kurduğuna, başlangıçları ve finalleri nasıl düzenlediğine, çatışmayı nerede oluşturduğuna, olay örgüsünü nasıl ördüğüne, karakterleri nasıl seçtiğine, bakış açısını nasıl oluşturduğuna, ritmi nasıl ayarladığına ve hangi bölümlerden neden etkilendiklerine dikkat eder, notlar alırlar. Dolayısıyla “nitelikli okuma” yaparlar. Kitaplar, kimi için dost, kimi için yoldaş, bir yazar için ise öğretmendir.

Okuma sevgimi Kemalettin Tuğcu’ya borçluyum

Eserde yazarların okuma ve yazma ile ilk tecrübelerini de aktarıyorsunuz. Peki sizin için bu nasıl gelişti? Necip Tosun’dan Yazma Dersleri diye bir başlık açsak okuma tutkunuzun oluştuğu ortamdan ve bunun yazmaya evrilen kısmından nasıl bahsedersiniz? Sizin yazma tutkunuzun ilk kıvılcımı nasıl oluştu?

Okuma serüvenim bir anlamda yazma serüvenimi de doğurdu. İlkokulda öğretmenimin yönlendirmesiyle Halk Kütüphanesine gitmeye başladım. Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarının tümünü içim acıyarak burada okudum. Okuma sevgimi Tuğcu’ya borçluyum diyebilirim. Ortaokul ve lise yıllarında çoğu bilinçsiz, edebî, dini, siyasi kitapları seçme yapmadan ama yoğun okuduğumu hatırlıyorum. 

Ankara’daki üniversite yıllarım okuma ve edebiyat hayatımın dönüm noktasıydı. Çok hareketli bir edebiyat ortamının içerisinde bulmuştum kendimi. Sanat ve edebiyata ilgili bir arkadaş grubunun içindeydim. Okuma ve yazma dolu günler birbirini kovaladı. Lise yıllarında bir yazar olacağımı biliyordum. Çünkü okumayı ve yazmayı seviyordum. Bu sevgi beni buralara taşıdı.

Yorum Yaz