Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Pazar günleri mahalleden dışarı çıkmayı sevmesem de arkadaş uğruna Beşiktaş’a gittim. Metronun merdivenlerini iner inmez akıl dışı bir kalabalık. Güzel bir kız gitar çalıp şarkı söylüyor. “Sevgi anlaşmak değildir sebepsiz de ..”
Vagonda tutunacak yer bulmak bile imkansız, bebek arabaları kapıları tutmuş. Sonra Üsküdar, açık hava ve özgürlük. Fakat nerede o Ahmet Rasim’in anlattığı sakin asude İstanbul, yollar yürünmez halde. Beşiktaş vapuruna giderken arkadaşıma çiçek almak istedim. Roman kadınlar bildiğimiz gibi fahiş fiyat söyleyip hemen iniyorlar. Tek bir ayçiçeği aldım ki uzun süre mutluluk versin, elinde büyük bir demetle gezmesin. Pazarları çıkmamakta haklıyım çünkü vapur mahşer yeri, ayakta bile duracak yer yok, ayetel kürsi okuyorum batmaması için. Peki bir sınırı yok mu yolcu sayısının, akışın bir yerde kesilmesi gerekmiyor mu? Zangırdayarak hareket ederken, sonu soracak olan yaşamasın bu şehirde diye güldüm içimden.
Meğer Beşiktaş maçı varmış, bütün vapurlar bu yüzden hınca hınçmış. Dedeler, babalar anneler, gençler, çocuklar, başörtülü kızlar siyah beyaz formaları giymiş, selfi yapmayı ihmal etmeden stada doğru akıyorlar.
Her köşede şahane bir sokak şarkıcısı. İnsanlar eşlik ediyor ya da romantizm içinde el ele tutuşmuşlar. Barbaros Meydanı’nda gençler kaykay yapıyor. Dövmeler daha bu yaşta her yerlerini kaplamış, bu kadarı zararlı değil mi acaba. Günün sürprizi Arapça Türkçe karışımı konuşan forma giymiş delikanlıların geçişi. Takım tutacak kadar kaynaşmışlar bizimle. Türk arkadaşlarıyla birlikte stadyumun yolunu tutmuşlar. İstanbul’un her semtinde her ilçesinde gençler kafeleri, meydanları, okulları dolduruyor. Yetişkinler olarak bunun değerini bilmeli, verimli ve değerli bir hayat için yollarını açmalıyız. Savaşlar yayılırken toplum olarak asgari insani müştereklerde buluşup dayanışmaktan başka seçeneğimiz yok. Ayrıştırıcı, ırkçı, üstenci dil sadece zihnimizin dağılmasına ve ülkenin parçalanmasına hizmet eder. İnsanlar sürekli bunları düşünmek değil, hakkaniyetli iş bulmak, daha iyi yaşamak ve güvende olmak istiyor. Sinan Paşa Camii ile Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi karşılıklı ışık saçarak yeni nesil milleti temaşa ediyorlar. Tarihin tam orta yeri burası.
İtfaiye araçları geçti peş peşe. Bu şehrin yangın tarihi üzerine kitaplar yazılır. Geçmişte de nice ahşap evler hatta mahalleler kül oldu. Siren sesleriyle Ortaköy’e doğru uzaklaştı araçlar. Meydanda 2. Uluslararası İstanbul Koro Festivali var ve bembeyaz giyinmiş bir kadın korosu çok sesli bir icrada bulunuyor. Burçak Yaylası’nı bu formda dinlemek de harikaymış.
Hep sakin bir köşe aradığım bu şehirde belki de sıklıkla kendinden uzaklaşmak, kalabalıklara karışıp kaybolmak lazım. Sirkeci ve Eminönü istikametinden gelen arkadaşım farklı grupların Filistin eylemlerine rastlayınca kısa süre de olsa katılmak istemiş. Önce Dolmabahçe’ye yürüdük, deniz kenarındaki salaş kafeye varmak için, gel gör ki tek bir koltuk bile boş değil. Sonra Ortaköy mü Karaköy mü ikilemi. Onca yolu geri dönüp Ortaköy’e vardık ama yine nefes alınmıyor, ara sokaklara dalıp Tarihi Ortaköy Fırını’nda konaklamak en iyisi. Daha da iyisi buraları Pazar günleri turistlere ve gezmeye gelenlere teslim etmek. Romalılar gibi biz de bunalıyoruz bazen. Lavanta kokuları geliyor betonların arasındaki topraklardan. Bu hengamede kedilerle çocuklar gizlice anlaşıyor. Çırağan Sarayı’nın üzerinden kalbi dolduran bir dolunay hayaleti yükselmiş. Biraz sakinleşmek için 1829’dan kalma küçük ahşap kardeşimiz Asariye Camiinde ikindiyi kılmak en iyisi.
Yorum Yaz