Başka bir yol var ama gidecek yer yok!

SİNEMA DİJİTAL EKRAN

Klişeler her yerimizde. Sinemada da var tabii ki. Oscar ödülleri her sene kendine has tartışmalar oluşturuyor. Kimi memnun oluyor kimi hangi filmin alacağı belli bir sürprizi olmuyor diyor. Aynı tartışmalar farklı filmler, oyuncular üzerinden devam ediyor. Ama her sene Oscar muhakkak kendi sesini duyuruyor. Çünkü Oscar kazanmış olmanın her şeye rağmen bir anlamı ve önemi var. Oscar'ın tarihine girmek konumuz olmadığı için ayrıntılara girmiyoruz. Ama Oscar’ın Oscar olmasının da anlamını yadsımamak gerekiyor. 97. Oscar Ödülleri sahiplerini buldu. O ödüllerden biri En İyi Belgesel Ödülü’nü Gidecek Yer Yok (No Other Land) aldı. İsrailli Yuval Abraham ile Filistinli Basel Adra’nın birlikte çektiği belgesel Oscar kazanan ilk Filistin filmi oldu. Bir  tarih yazıldı. Gidecek Yer Yok Amerika’da dağıtımcı bulamadı ama bağımsız sinemalarda gösterildi, ilgi gördü ve Oscar kazandı. Oscar töreninde Filistinli yönetmen Basel Adra: "Gidecek Yer Yok, Filistin halkına yönelik etnik temizliği ve adaletsizliği durdurmak için dünyayı ciddi adımlar atmaya çağırırken, onlarca yıldır katlandığımız ve hala direndiğimiz acı gerçeği yansıtıyor." diyerek dünyayı adım atmaya davet etti. İsrailli Yönetmen Yuval Abraham: "Benim sivil yasalar altında özgür olduğum, Basel'in ise hayatını mahveden askeri yasalar altında olduğu bir rejimde yaşıyoruz. Her iki halk için de etnik üstünlüğün olmadığı, ulusal hakların olduğu farklı bir yol ve siyasi bir çözüm mümkün. Bu ülkedeki (ABD) dış politikanın bu yolu tıkamaya yardımcı olduğunu söylemek zorundayım." diyerek ABD’nin soykırımdaki rolünü tekrardan ilan etmiş oldu.

Profesör Richard Rushton Deleuze’den Sonra Sinema kitabında; “Sinema, dünyaya inancımızı geri kazandırabilir. Nasıl, diye sormamız gerek burada; bütün bunlar nasıl olur?” diye soruyor. Aslında yaşanan bütün kötülüklerde biz de bu soruyu soruyoruz. Sinemaya inanmaya devam ediyoruz. Onun geleceğe acıyı, ölümü, soykırımı gerçekleri anlatacak olan olduğunu biliyoruz. Gidecek Yer Yok belgeselinin varlığının da Oscar almasının da anlamı bu. Filistinlilerin sesi susturulmaya çalışılıyor. İsrail tarafından yok edilmesinin haklılığını anlatmaya çalışan bir kamuoyu içerisinde dünyanın her yerinden haksızlığa hayır diyen, soykırıma soykırım diyenler seslerini çıkarıyor. Tüm dünyanın izlediği bir ödül töreninde Oscar konuşması yaparak soykırıma “soykırım” deniyor. Filmin adı Gidecek Yer Yok kendi başına bize vicdanı hatırlatıyor. Filistinlilerin başka vatanı yok ama bu soykırıma tanıklık eden bizler için de başka bir yer yok. Tarihin neresinde durduğumuz her daim yazılıyor ve yazılacak. 

Kamera her şeye rağmen çekmeye devam ediyor

Geçtiğimiz sene 43. İstanbul Film Festivali’nde izlediğim belgesel, 2019-2023 yılları arasında Batı Şeria’da yer alan Masafer Yatta bölgesinde yer alan köylerin nasıl usulsüz bir şekilde boşaltıldığını anlatıyor. Yer alan görüntülerin hepsini İsrailli Yuval Abraham ile Filistinli Basel Adra çekiyor. Hatta çoğunu aktivist Basel çekiyor. Sonrasında yolu gazeteci Yuval ile kesişiyor. Basel her köy işgalinin haberi geldiğinde kamerasını alıp koşuyor. Kamerasıyla çekiyor. Askerlere bunu yapmamalarını söylüyor ama sesi duyulmuyor. Kamerası bazen yere düşüyor. O sırada dayak yiyor. Koşuyor. Ama devam ediyor. Arada vazgeçiyor. Çünkü babasını gözaltına alıyorlar, Basel’in eylemlerini durdurmak için. Basel bir yandan bir şeyler yapmak gerek düşüncesiyle hareket ediyor ama bir yandan da ailenin sorumluluğunu hissediyor. Gazeteci Yuval ile yaştaş iki kişi olarak bunu da konuşuyorlar. Normal olanı bilmek istiyor. Yuval bir gün her şeyin normal olacağını ve onun da onu evinde ziyaret edeceğini söylüyor. Basel sadece buna gülüyor. Çünkü babası da bu mücadeleyi vermiş, kendisi de veriyor. Bir gün ailesi olursa onlar da verecek. 4-5 yıla inen süreç içerisinde belgeselde bölgenin boşaltımı devam ediyor. Yuval’da İsrail askerlerine tepki gösterdiğinde “Sen niye onların yanındasın?” sorusuna muhatap oluyor. O da “Sizin yaptıklarınız benim Yahudiliğimi tanımlıyor” diyerek cevap veriyor. Vicdanın sesi oluyor. 

Basel belgeselde yaşananların ağırlığı altında ezildiğinde hayatın, yaşamın nereye gideceğine dair düşünüyor. Bir ailesi olabilecek mi? Çocukları özgür Filistin’i görecek mi? diye sorar. Sordukça kamerası ile arasına bir mesafe girer. Ama yeni bir yıkım haberi onu kamerayı almaya iter ve o anı kayda düşmek görevini yerine getirir. Basel, ödülü alırken yaptığı konuşmada “Yaklaşık iki ay önce baba oldum ve kızım için umudum benim yaşadığım hayatı yaşamak zorunda kalmamasını her zaman hissediyorum.” diyor. Bir hayat kurmak yolunda adım attığını eşiyle ve çocuğuyla direnmeye devam ettiğini görüyoruz. Yuval ile yan yana inanarak yürüyorlar. Basel’in babası da direnişin parçasıdır. Basel babasından devralır direnişi. Telefonla, kamerayla yaşanan acıları canı acıyarak çeker. Bu acılardan biri Harun Abu Aran adlı bir köylünün, jeneratörüne el koyan askerlere karşı gelmesiyle vurularak tüm vücudunun felç olmasına şahit olmaktır. Yuval haberleri yayınlayan taraftadır. Her haberin yüksek bir ilgi görmesini ister. Ama görmeyebilir. Bu isteğini Basel’e söylediğinde Basel her şeyin bir anda olmadığını bu yaşananların o küçükken de yaşandığını söyler. 

Filistinliler, Masefer Yatta bölgesinde gitmek ile kalmak arasında bir savaş verdiler, veriyorlar. Yuval ve Basel yaşananları anlatmak üzerine bir savaş veriyorlar. Hüzün, mutluluk, acı hep birliktedir. Belgesel biter ama biz haberlerde başka görüntüler görmeye devam ederiz. Aynı zamanda Oscar haberini alırız. Paylaşırız. Belgeseli anlatan bu yazıyı yazarız. İnanmaya ve devam etmeye bir yol buluruz.



 

 

Rabia BULUT
Rabia BULUT

Editör ve sinema yazarı. Lisans eğitimini %100 burslu olarak Üsküdar Üniversitesi'nde felsefe alanında tamamladı. Yüksek lisansını aynı üniversitede %50 burslu olarak Medya ve Kültürel Çalışmalar alan ...

Yorum Yaz