Radyo bir gök imparatorluğu!

MÜZİK Güncel KÜLTÜR SANAT

Radyonun geliştiricilerinden Lee DeForest şöyle söylüyor; “Bir görünmez gök imparatorluğu keşfettim. Soyut, ancak granit kadar sağlam.” Bugün artık dijitalleşme ile birlikte somut olmaya başlasa da kendi içerisinde bir büyüsü var radyonun… Önceden, “Bu kutu içerisinden nasıl ses geliyor?”, “Konuşan kim?” diye merakla bakar ve dinlerdik… Daha sonra hayatımıza önce TV, daha sonra internet girdi. Ama radyo dinlenmeye devam etti. Belki şekil değiştirdi, çeşitlendi, dallara ayrıldı ama hala sadık bir dinleyicisi var. Ve radyo programcılarına göre, “Radyolar her zaman hayatımızda var olmaya devam edecek.” O kutu içinden çıkan ses hiç bitmesin!

13 Şubat Dünya Radyolar Günü… Bir asırdır hayatımızda çok önemli bir yer kaplayan radyolar, tüm teknolojik gelişmelere ve dijitalleşmeye rağmen bugün, hala en kıymetli kitle iletişim aracı olarak yoluna devam ediyor… 1900’lü yılların başında icat edilen ve akabinde Birinci Dünya Savaşı ile de önemi artan radyonun ülkemizdeki ilk yayını, 6 Mayıs 1927 yılında Eşref Şefik Bey ile başlıyor. Daha sonra tüm ülkeye yayılıyor ve evlere giriyor. TV’lerin hayatımıza girişi ve internetin bulunması ile başlayan dijitalleşme sürecine rağmen de bugün varlığını devam ettiriyor. Gelişmeye ayak uydurarak, sadık dinleyici kitlesi sayesinde varlığını koruyan radyoların bugünlere ulaşmasını sağlayan faktörleri ve yaşadığı gelişimi; Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu, radyo programcısı Haluk Kesim, TRT Radyo Müdürü Ali Fuat Gülmez, Alem Fm Radyo Programcısı ve Yayın Koordinatörü Fatih Yıldırım, akademisyen ve medya profesyoneli Michael Kuyucu, radyo programcısı Serdar Gökalp, Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölüm Başkanı Merdan Güven ile konuştuk. 

Konu radyo olunca Esenler Belediyesi tarafından bu yıl dördüncü kez gerçekleşen "Radyonun Yıldızları" ödüllerini de unutmamak lazım. “Radyo Vefadır” temasıyla gerçekleşen törende, 21 kategoride 34 bin dinleyicinin oyuyla belirlenen isimlere ödülleri takdim edildi. Radyoların etkinliğinin devam etmesi ve bu işi yapanların takdir edilmesine olanak sağlayan Radyonun Yıldızları gibi kıymetli gecelerin devam etmesi ve o kutudan çıkan sesin hiç susmaması dileğiyle… Radyo iyi ki var!

Modası hiçbir zaman geçmeyecek

 Mehmet Tevfik Göksu: Hayatımıza girdiği 20. yüzyılın başlarından itibaren yaşantımızın en vazgeçilmezlerinden biri oldu, radyo. İçinden çıkan seslerin verdiği ilk şaşkınlıkla sihirli bir kutu olarak zihin dünyamıza kodlandı ve evlerimize yerleşti. O günden beri de radyonun büyüsü hiç geçmedi. Eksilmeyen fonksiyonu ve güven duyulan etkisiyle de hayatlarımızın klasiklerinden biri olmaya devam ediyor. Bilgilendiren, eğiten, haber veren ve eğlendiren misyonunu, en ekonomik şekilde yerine getirirken gelişen teknolojiye de ayak uydurarak herkes için kolay erişilebilir mütevazı kitle iletişim aracı olma vasfını sürdürüyor. 

En yakın arkadaş gibi benimsediğimiz bir ev aygıtıdır radyo. Diğer yandan yüklendiği anlamlar da, her insanın ihtiyacı ve bakışına göre türlü türlüdür.  Bu yüzden yüzyıllık yolculuğunda, dijital evren baskısı altında dahi radyolarımız, kimi zaman sesimiz kimi zaman dert ortağımız kimi zaman eğlence aracımız kimi zaman da deprem gibi afetlerde zor gün dostumuz olarak hayatlarımıza eşlik etmekten geriye düşmüyor. İnsan hep iletişime ihtiyaç duyan bir varlık ve bu ihtiyacı devam ettiği sürece radyonun modası geçmeyecek. 

Radyo dediğimizde biz türkülerimizi, kendi müziğimizi, eserlerimizi ve sanatımızı, duymak istediklerimizi duyarken bir taraftan duygu iklimine kapılırız, öbür taraftan tasavvurlara girer, hayallere dalarız. Sözünü dudaktan değil yürekten ifade eden radyocu da görmediği insanlarla aynı duygu bütünleşmesi kurduğunda olay çok daha bşka bir şeye dönüşür. Bu anlamda radyo, yüreklerin de elçisidir. 

İletişim araçları içinde halen en güvenilir olarak görülüyor

 Haluk Kesim: Radyonun geliştiricilerinden Amerikalı mucit Lee DeForest radyo hakkında şöyle söylüyor; “Bir görünmez gök imparatorluğu keşfettim. Soyut, ancak granit kadar sağlam.” Evet, radyo aslında bir gök imparatorluğu... Radyonun mucidi Guglielmo Marconi’nin 1901 yılında sadece üç adet S harfini kablosuz telgraf aracılığıyla bir gemiden kıyıda bekleyen yardımcısına yollaması bu keşif hikâyesinin başlangıcı. Akabinde 1910’da Amerika’da ilk müzikli yayın, 1915’te okyanus ötesiyle konuşma içeren ilk iletişim kuruldu. Birinci Dünya Savaşı’na denk gelen yıllar ise bu gelişmelerin önemini artırdı. İngiltere’de 1922’de BBC ile başlayan radyo yayınları, 1948’de transistörün bulunuşu, 1960’larda tümleşik devrelerin geliştirilmesi gibi teknik buluşlar radyoyu önemli bir iletişim aygıtına dönüştü. “Aloo aloo, muhterem sâmiîn”, 6 Mayıs 1927 tarihinde Sirkeci’de Büyük Postane Binası’nın bodrum katından, postane kapısının üstüne konulan hoparlör ile vatandaşlara ilk kez seslenen Eşref Şefik Bey ülkemizde radyo tarihini başlattı. Bu ses ile radyo artık ülkemizde evlere girmeye başladı. Sonrasında Vizontele’de söylendiği gibi, “Resimli radyo televizyon, bilgisayar, cebimizde taşıdığımız telefonlar çıkmasına rağmen neden radyodan bir türlü vazgeçilemedi?” 

Radyo, iletişim araçları içinde halen en güvenilir olarak görülüyor. Bunun nedeni olarak hem tarihe hem de kullanım kolaylığına bakmak gerekir. Gazete üzerinden bir haber almaya çalıştığınızda burada bilgi veren kişinin söylediklerinin başka bir kişi tarafından yazıldığı için bir şüphe durumu her zaman söz konusu olacak. Ayrıca gazeteyi okumak istediğinizde görsel olarak ilginizi oraya vermek zorundasınız. Aynı şey televizyon içinde geçerli. Oysa radyo dinlerken, başka bir işle uğraşabilirsiniz. Bu konfor alanının yaratılması radyonun vazgeçilmez olmasını sağlamakta. Ve en önemlisi tarihe baktığımızda, olağanüstü durumlarda, savaş, doğal felaket gibi durumlarda insanlar telefon ve internet ile her şeye ulaşsalar bile haber alabilecekleri tek enstrüman olarak radyoyu görüyor. 

Yine radyonun vazgeçilmez olmasının önemli bir nedeni daha var. Bir radyocu olarak bana radyoculuk nedir diye sorduklarında, “Biz kelimeleri raks ettiririz, onları resme dökeriz” derim. Radyo insanların hayal dünyalarına açılan bir penceredir. Radyo dinlerken, orada olan sese bir surat verirsiniz, o sesle kişinin karakterini siz oluşturursunuz. Yani radyo sizin düşünme gücünüzü geliştirir. Görmeden, dokunmadan sadece sesle dinleyiciye devasa bir hayal imparatorluğunun sahibi olma şansı veren radyo, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin vazgeçilmez olacak.

Gelecekte radyonun kitlesi artarak devam edecektir 

 Ali Fuat Gülmez: Kaynağı ses olan radyolar, teknolojik gelişmelere ayak uydurarak ve kendilerini sürekli yenileyerek bugüne kadar varlıklarını sürdürebildi. Uzun yıllar analog yayınlarla sınırlı olan radyo yayıncılığı, dijital iletişimin hayatımıza girişiyle birlikte yeni bir boyut kazandı. Dijital radyo, internet üzerinden yayın yapabilme imkânı tanıdı ve radyo istasyonlarının daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağladı. Ayrıca podcasting gibi yeni medya türlerinin ortaya çıkması, radyonun evriminde önemli bir rol oynadı. Bugün radyo yayıncılığı, dijitalleşme sayesinde çeşitlenmiş durumda. Birçok radyo istasyonu, internet üzerinden canlı yayınlar yapıyor, bu alandaki farklı enstrümanları kullanarak daha fazla kitleye ulaşmaya çalışıyor. Bunun yanı sıra, radyo programları da sosyal medya ile harman edilip daha etkileşimli hale geliyor. Dinleyiciler, programlara telefonla bağlanarak veya sosyal medya üzerinden sesli ya da görüntülü mesaj göndererek canlı yayınlara katılabiliyor. Bu, dinleyicilerin radyo ile olan ilişkisini daha interaktif hale getiriyor. 

Bir diğer önemli değişim ise içerik üretiminde yaşanıyor. Radyo programları; haber, sohbet programları, podcastler, kültür-sanat içerikleri gibi çok daha geniş bir yelpazeye yayılmış durumda. Özellikle gençlerin ilgisini çekmek için sosyal medya ile entegre olan popüler kültür ve güncel olaylara dair programlar bir hayli artış göstermiş durumda. Ayrıca, podcasting ve radyo programlarının talep edilir hale gelmesi, dinleyicilere çok daha fazla esneklik sunuyor. Bu esneklik, radyonun gelecekteki evriminde belirleyici bir faktör olacaktır kuşkusuz… Sonuç olarak, radyo dijital dünyanın içinde köklü değişimler yaşasa da hala güçlü bir mecra olarak varlığını sürdürmekte. Gelecekte, radyo ile dijital platformların birleşiminden doğacak yeni formatlar, dinleyici kitlesini daha da büyütebilir.

Anlık ve samimi bir iletişim sağlaması sürdürülebilir kıldı

 Fatih Yıldırım: Teknolojinin hızla değişip dönüşmesine rağmen radyolar bugün hala önemini koruyor. Bunun birkaç sebebi var. Dinleyicisi radyoyu canlı tutuyor, sadık bir dinleyicisi var. İkincisi ise radyo dijitale çok çabuk entegre oldu. İnternet üzerinden yayın yapan wep radyoları, podcastlar bu dönüşümün en önemli parçalarından. İnsanlar sadece karasal yayından değil mobil uygulamalarla dijital platformlar üzerinden de artık dinleyebiliyorlar. Bu anlamda internet, radyonun dostu oldu. Radyonun teknolojiye ayak uydurduğu bölümde podcastların önemi yadsınamaz. Podcastlar ve podcast üreticileri de radyoyu unutan insanlara, yeniden radyoyu hatırlattı. Podcast bir nevi radyo demek, dijital podcastlara dijital radyo diyebiliriz. Podcast içerik üretenlerde kendilerini radyocu olarak kabul ediyor, bence de öyle… 

Radyonun bugüne kadar sürdürülebilir olmasının en büyük nedenlerinden biri de dinleyici kitlesi. Radyo, televizyon ve dijital platformlardan farklı olarak anlık ve samimi bir iletişim sağlıyor. Mesajlar, sosyal medya yorumları ve telefon bağlantıları ile radyonun içine dahil oluyor. Ve radyonun içindeki mizah, insan içerikli sohbet, radyonun samimiyetini korumasını sağlıyor. Dijital dünyanın o mekanik yapısının dışında kalıyor ve bu durum, radyonun işine geliyor. Son olarak radyonun şöyle bir güzelliği var. Yerel, bölgesel ve ulusal olarak yayılıyor. Böyle kategorilere ayrıldığı için her şeye ayak uydurabiliyor. Tüm bu sebeplerden dolayı radyo bu çağa kadar geldi, bundan sonrası için de işi daha kolay. Çünkü internete yenilmeyen herhangi bir mecranın önü çok açık.

Kitaplar gibi insan zihnini açan bir alan

 Merdan Güven: Radyonun dünyada yaygınlaşması 1920’lerde oluyor. Önce ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde görülse de Türkiye’de de çok geçmeden radyo yayınları başlıyor. Önce 1927 yılında İstanbul’da radyo yayını başlıyor daha sonra Ankara ve diğer illere de istasyonlar kuruluyor. Çünkü çok iyi bir iletişim ve haber alma unsuru olduğu anlaşılıyor. Ve her eve radyo giriyor. Teknolojik gelişme ve dijitale de ayak uydurdu. Şu an radyo daha çok radyo aleti ile değil de telefondan dinleniyor. Yine araba radyolarından çok dinleniyor. İletişim araçları içerisinde çok güçlü bir yeri var ve bunu bir şekilde muhafaza ediyor. Radyonun çok önemli bir avantajı var. Radyoyu; yemek yaparken, işte çalışırken, araba kullanırken ya da ders çalışırken dinleyebiliyorsunuz. Ama TV diğer işleri bırak bana bağlan diyor. Dolayısıyla sizi alıkoyuyor. Radyonun bugünlere gelmesinde ki en büyük etkenlerden biri. Yine radyo pratik ve ucuz. Bu sebeple de varlığını kolay kolay baybetmez. İçeriklerde kişiye özel olmaya başladı. Artık spor kanalı ayrı, haber kanalı ayrı, müzik kanalları bile kendi içinde ayrı yayınlarda var. Pop müzik için ayrı bir yayın, türküler için ayrı bir yayın var. Ve bunları dinlerken size sadece müzik verilmiyor, bilgiler de paylaşılıyor. Herkes bir dayatmadan kurtuldu. Kişi kendine hitap eden bulabiliyor. 

Son olarak şunu söylemek isterim. Radyo kitap okur gibi insan zihnini açan ve yeni dünyalar keşfetmesini sağlayan bir şeydir. Çünkü radyoya bir yayın dinlediğinizde ya da radyo tiyatrosu dinlediğinizde herkesin kafasında başka bir şey oluşur. Hayal edersin… Bu anlamda da bence çok kıymetli bir yerde. 

Herkes kendi tarzına uygun yayın bulabiliyor artık  

 Serdar Gökalp: Radyo en eski iletişim araçlarından biri ve onunla beraber bulunmuş birçok şey günümüzde yokken radyo varlığını sürdürüyor. Teknolojinin gelişmesiyle beraber hayatımıza giren ve çıkan birçok şey oldu. Bunların başında da dijital dediğimiz ortamın temel taşı internet geliyor. İnternetle herkes herşeye ulaşabiliyor ama internet varsa... Fakat radyo böyle değil. Yayının olduğu heryerde ufacık bir pilli radyodan bile yayınlara ulaşabilmenizi sağlıyor. Olası yaşanan afet, yangın gibi kötü durumlarda dijital adı altında topladığımız hiçbir şeye ulaşamazken radyoya çok kolaylıkla ulaşabiliyoruz. 

Radyonun dijitale ayak uydurması da aslında çok zor olmadı. Bugün dijitalde içerik olarak karşımıza çıkan ne varsa öncesinde radyoda ses olarak bizlerleydi. Müzik, haber, sohbet, spor, eğlence ne isterseniz içerisinde barındıran büyük bir buluş. Radyo kendi içinde değişime ayak uydurduğu kadar dijitalleşmeyede ayak uydurmuş durumda. Önceden yayını kaçardığınızda izleme şansı tekrar yoktu ama şimdi internet sayesinde program kayıtlarına ulaşabiliyoruz. 

Dijital dünya ile hayatımıza giren podcast dediğimiz şeylerde aslında günümüzün dijital radyo programları. Artık insanlar herhangi bir video izlerken bile kendi işleri ile ilgileniyor, videoyu sadece ses olarak dinliyorlar. Bu günümüzde podcast yayıncılığını zirveye çıkartmış durumda. Zaten ezelden beri yayıncılık dediğimiz şey sadece şarkı çalmak ya da şarkıları anons etmek değildi. İnsanlar müzik dinlerken hem haberdar olmak hem eğlenmek hem de istediği şeyleri bulmak istiyorlar. Bu da günümüzde radyo çeşitliliğini arttırmış durumda ve herkesin kendi tarzında yakalayabileceği radyolar mevcut. Son olarak podcast yayıncılığının zirve yaptığı bu günlerde ufak bir ricada bulunarak sözlerimi bitirmek isterim. Lütfen yaptığınız podcastleri evrensel bir yayın kuruluşunda yapıyormuş ciddiyetinde yapalım. Unutmayın profesyonel yayıncılık ruhu olduğu sürece işler her zaman kaliteli olacaktır. Radyo, hep var olsun.

X ve Y kuşağı sayesinde her daim ayakta kalacak

 Prof. Dr. Michael Kuyucu: Radyo yazılı basından sonra dünyanın en eski ikinci kitle iletişim aracıdır. Özellikle 1930’lardan 1970’lere kadar dünyayı haber-müzik gibi içerikleriyle domine etmiştir. Televizyonun ortaya çıkmasıyla birlikte popülerliğini az da olsa kaybetme tehlikesi yaşayan radyo bu sınavdan başarı ile çıktı. Radyo özellikle 2000’lerde yaygınlaşan dijital müzik platformları ve dijital dönüşüm sayesinde dijital dünya ile rekabete girdi. Ve radyonun az da olsa pabucunu dama attı. 

Önce Y kuşağı radyoya karşı olan ilgisini kaybetti, sonra da Z kuşağı olarak adlandırdığımız 2000 yılından sonra doğan nesil radyoya karşı ilgisini tamamen yitirdi. Bunda şüphesiz YouTube, Spotify, Netflix gibi video platformları ve sosyal medya platformlarının rolü çok büyük oldu. Özellikle gençler diledikleri içeriğe diledikleri anda diledikleri şekilde ulaşmaya başladı bu da radyoyu olumsuz etkiledi. Radyo daha çok X kuşağı olarak adlandırılan 1980 ve öncesi doğumlular ve Y kuşağının bir bölümü 1990 ve öncesi doğumlular tarafından tutku ile dinleniyor. Radyolar kendilerini Z kuşağına maalesef sevdiremedi. Tabii bu soruna karşı radyolar da birtakım önlemler almaya çalıştı. Dinleyicisini geri kazanmak isteyen radyolar yayınlarını dijitale taşıdı. Radyoların dijital dünyadan gelen bir diğer rakibi podcast’lere karşı kendi içeriklerini podcaste taşıdılar. Aplikasyonlar, web siteleri gibi dijital araçlarla dijital dönüşümde yerlerini almaya çalıştılar ancak burada bir konuda eksik kaldılar. Dijital medya hızlı ve interaktif bir mecra. Radyolar hem dijital medya kadar interaktif olamıyor hem de dijital medya kadar hızlı olamıyor. Bu handikaplar radyo mecrasının biraz gerilemesine neden oldu. Bu gerileme radyo mecrasının reklam pastasından aldığı paya da yansıdı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen radyoyu seven niş bir kitle var. Bu kitle her daim var olacak ve belirli bir kitlenin dinlediği spesifik mecra olarak ayakta kalacak. 

Merve Yılmaz Oruç
Merve Yılmaz Oruç

Gazeteci. 28 Şubat 1991 tarihinde İstanbul Eyüpsultan’da doğdu. Evli ve bir çocuk annesi. Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden 2013 yılında mezun oldu. Önce sektörel bir der ...

Yorum Yaz