Çok uzak fazla yakın: Hep Yek

Köşe Yazıları Güncel

Büyük bir kentin bilindik bir caddesinde gecenin karanlığında kendi halinde ve yalnızlığında yürüyen bir kadının ansızın bir yabancı tarafından çok uzakmış gibi görünen fakat çok yakın dostluğunun hikayesi...

Tek perdelik, başladığı gibi biten 70 dakikalık Hep Yek, İstanbul Devlet Tiyatrolarının Romandan Sahneye Projesi kapsamında bu sezon sahnelediği ilgi çeken prodüksiyonlarından biri. 

Hayat çoğu zamanda beklenmedik anda beklenmedik sürprizler çıkarabilir karşımıza.

Oyunun seyirci koltuğunda oturanlar bu beklenmedik sürprizin sonunu 70 dakika boyunca merak ediyor. Yönetmen Murat Sarı özellikle seyircisini canlı tutmak ve sahnedeki oyuncularına yardımcı olmak adına kurguladığı hareketli döner sahne platformu ve İstiklal Caddesi animasyonu ile çağdaş bir rejisörün yazar ve seyircisinin buluşmasında önemli bir rol oynuyor.  Bu sözü bile isteye kullanıyorum. Yönetmen aktif olarak her gece sahnelenen oyunun içinde fiziksel olmasa bile kurguladığı yorumlarıyla aslında bizimle oluyor. Bu sözü bana oyun boyunca hissettirdiği için kendisini başarılı buluyorum. Amacına ulaşıyor.  

Garibaldi Salon ve Seray Şahiner'in eseri Hep Yek’in mekânın ruhunda çok güzel buluşup kucaklaştıklarını gördüm. Düşünsel anlamda örtüşmüşler. Belki başka bir sahne için düşünülmüş olsaydı oyun bu kadar etkili olmayabilirdi. Kimi oyunlar bazı sahneler için biçilmiş kaftandır. 

Gelelim Seray Şahiner'in Hep Yek adlı eserine, bu eser için 2019 yılında yayımlanmış on iki öyküden oluşan öyküler geçidi diyebilirim. Genellikle öykü kitaplarını bir fincan kahvenin yanında eşlikçi olarak düşünürüm. Yolculuklarda, molalarda, açık havalarda keyifli okumalar yapmak adına can simidi gibidirler. Hayatta olma duygusunu hissettirirler. Şahiner'i eserlerinden hatırladığım kadarıyla dili yalın, betimlemeleri üzerine düşünülmüş, yaşanmışlıkları olan, tecrübeli ve karakterlerini hayatın içinden tanıdığımız gerçekçi kişiler olarak bulurum. İşte bu noktada romandan sahneye uyarlanan oyunun sahnelenirken izlediği yolu doğru cast çalışması olarak değerlendirdim. Feyruz’u canlandıran Melike Durak Aras ve Kadim’i canlandıran Lebip Gökhan’ın oyunda iyi bir ikili olduklarını gördüm. Sahnedeki yardımlaşmaları ve rollerinin haklarını vermiş olmaları gözden kaçmıyor. Seyirciler oyunu kopmadan, tek nefeste izlediler. Oyuncuların rollerini severek oynadıklarının hissi seyirciye geçiyor diyebilirim. Günümüz çağdaş yazarlarının metinlerini oynamak oyuncular için büyük nimet diye düşünmeden edemiyorum. Birbirleriyle alakasız gibi duran ve gecenin karanlığında bir sigara molası gibi zamanlamada karşılaşan ikilinin kimi diyalogları iz bırakan motifler oluşturuyor. Yağmur sahnesinde şemsiye altındaki samimi, içten konuşmalar bunun en güzel örneklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. 

Zaman zaman öykülerin toplamı acaba yazar Seray Şahiner için bir çeşit manifestoya mı dönüşüyor diye düşünüyorum. Edebiyatın meselesi haline gelen insanlık hallerini tiyatral diyaloglarken bunu bilinçli mi yaptı diye düşünmeden edemiyorum. Oyunu izlerken aklınızı kurcalayan tüm sorular aslında sanat eserinin niteliğinin en yalın durumunu ortaya koyuyor. Amacı bu değil midir zaten? Üstüne düşünülen her eser kıymetli bir bilinç oluşturuyor. 

Oyunun kurgusunda biz şehrin en işlek caddesinde iki karakterin hayatı sorgularken, "Caddeler toplumun konutudur," sözünden hareketle koltuğuma mıhlanıyorum. 

Yazıdan yaşama aktarılan karakterlerin replikleri arasında gidip geliyor ve zihnimin labirentlerinde dolaşıyorum. Dış dünyayı sahnede izlerken "Acaba benim başıma böyle bir karşılaşma gelseydi?" devamında neler yaşar konuyu nereye evriltirdim diye düşünmeden edemiyorum. Yazarın hazırladığı, yönetmen ve oyuncuların gösterdiği caddedeki hayat ne kadar bizim bir parçamız ya da biz bu hayatın ne kadar içindeyiz, sorularına maruz kalıyorum. Replikler ve caddedekiler ne kadar birbirlerini tamamlıyorlar? İzlediğim oyunla ne kadar mesafeyle yürüyorum, hep bu ve bunun gibi sorular zihnimi kurcalıyor. 

Kaybetmeyi göze alsa da oyuna devam etmekten vazgeçmeyenleri kaleme alan yazar, oyunun simgesini HEP YEK olarak belirtmiş. Karakterlerin rotalarının başlangıçlarında hep zorluklar var. O zorluklarla baş etmek, anı, günü kurtarmak için kurdukları küçük oyunlara bizi ortak ettikleri için emeği geçen tüm ekibe dostça selamlarımı sunuyorum.

70 dakika süren bu seyirlik oyun için tül perdenin ardından dışarı bakan kahramanların karşılık bulma hali diyebiliriz.

Yolu ve bahtı açık olsun.

Tartışmak için yazılan metinler salonlarda seyircisini merakla bekler...

Yorum Yaz