Sait Faik’in öyküleri tiyatro perdesinde…

EDEBİYAT Güncel

 

“Bir insanı sevmekle başlar her şey. Sevmek lazım” diyor, Sait Faik Abasıyanık… İnsan odaklı yazdığı öykülerinin yanı sıra balıkları, kuşları, ağaçları, böcekleri de kaleme alan Türk edebiyatının en özgün yazarlarından Sait Faik, “Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik" adlı oyun ile artık tiyatro perdesinde. Tiyatro sanatçısı ve yazar Özgür Özgülgün’ün yazıp oynadığı ve Sait Faik’in öykülerindeki kahramanların izini sürdüğü tiyatro, AKM’de prömiyer yaptı. “Onun hikâyelerindeki satır aralarını sahneye taşımak, kahramanlarının peşine düşmek, izini sürmek bize mutluluk veriyor.” diyen Özgülgün oyunu, Litros Sanat’a anlattı. 

 Türk edebiyatının kıymetli isimlerinden biri olan Semaver, Lüzumsuz Adam ve Son Kuşlar’ın yazarı Sait Faik Abasıyanık'ın öyküleri, tiyatro sahnesine taşınıyor. Tiyatro sanatçısı ve çocuk kitapları yazarı Özgür Özgülgün'ün kaleme aldığı ve oynadığı "Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik" tiyatro oyunu, 15 Nisan’da AKM’de prömiyer yaptı. Oyunda Sait Faik'in öykülerindeki evrensel insanlık hallerini sahneye taşıyan ve onun kahramanlarının izlerini süren Özgülgün, seyirciyi duygusal ve düşünsel bir yolculuğa da çıkarıyor. Bir an da kendinizi Abasıyanık’ın öykülerindeki bir martı ya da bir balıkçı ile karşı karşıya buluyorsunuz. 

Her Türk genci mutlaka bir Sait Faik öyküsü okumalı

Sait Faik’in hayatınızdaki yerini merak ediyorum. Yolunuz Sait Faik’le ne zaman kesişti? 

90’lı yıllarda konservatuvarda okurken hocalarımız, Sait Faik hikâyelerinden parça çalıştırırdı bize. O dönemden beri de yazdıklarının yüzde doksanını okumuşumdur. Sait Faik, Türk edebiyatının özellikle 1950’li yıllarda çok büyük bir öykücüsü hem de Amerika'da Mark Twain ödülüyle de şereflendirilmiş bir yazar. Türk edebiyatına kattıkları çok önemli. Her Türk gencinin mutlaka bir Sait Faik hikayesi okumasını diliyorum. 

Hikâyeleri sahneye uyarlanabilen ender edebiyatçılarımızdan biridir

Sait Faik’in hayatında sizi etkileyen ne idi? Sizin gözünüzde Sait Faik nasıl biridir?

Bir edebiyatçı değilim ama edebiyat eserlerini sahneye uyarlamaya çalışan hem yazar hem yönetmen hem de en nihayetinde oyuncuyum. Sait Faik bana göre hikâyeleri sahneye uyarlanabilen ender edebiyatçılarımızdan biridir. Çünkü kendi hayatına çekilmiş insanları çok güzel bir şekilde anlatır, ifade eder. Uzun betimlemeler yapar ve sizde uyandırdığı hissiyat bambaşkadır. Ada insanlarını, sadece insanları değil bitkileri, hayvanları, bulutları, balıkları konuşturan bir yazar. Onun tarzı beni etkiledi. Böyle bir yazarın daha çok sahneye uyarlanması, beyaz perdeye taşınması lazım. Ben de bu düşünce ile yola çıktım. “Ne yapabilirim, üstüne ne katarak nasıl bir sahne uyarlaması yapabilirim?” diye düşündüğümde yazmaya başladım. Yönetmenimiz Sena Kara ile konuştuk ve birlikte güzel bir projeye imza attığımızı düşünüyoruz. Tabii ki tiyatroda son karar her zaman seyircinin. Ama benim dünyamda çok önemli ve çok ulaşılmaz bir yerdeydi Sait Faik.

Yazın hayatımda çok önemli bir yeri var

Onun kitapları arasından en çok sevdiğiniz öykü hangisidir? 

Birini seçsem diğerine haksızlık olur diye düşünüyorum. Son Kuşlar’ı çok seviyorum. Karabaş'ın hikâyesini, Semaver’i çok seviyorum. Tüneldeki Çocuğu çok seviyorum. Aslında bütün yazdığı eserlerini seviyorum desem daha doğru olur. Kendi kabuğuna çekilmiş, yalnızlığıyla hemhal olmuş kişileri anlatır genelde. Ada insanlarını, esnafı, balıkları, balıkçıları, kuşları, çiçekleri, ağaçları, böcekleri, bulutları, gökyüzünü… Her şeyi anlatan, gözlem yeteneği çok yüksek önemli bir yazardır.

Kendine has bir tarzı vardı. Siz de kitaplar yazıyorsunuz. Bu konuda size referans olan isimlerden biri midir?

Evet bütün yazarlara referans biridir. Bu işe başlayanlar için bence yazarlığın ABC'sini yani temelini oluşturur. Benim de yazarlık hayatımda, yazın hayatımda çok önemli bir yeri olan ve bana da dokunmuş bir yazardır. Onun bana dokunması öyküleriyle beni çok mutlu etmiştir. Beni çok gururlandırmıştır. Umarım onun gibi güzel bir yazar oluruz günün birinde.

“Bir insani sevmekle başlar her şey” sözü benim pusulam 

Onun size yol gösteren ya da bir öğüt olarak algıladığınız bir sözü var mıdır? 

“Bir insanı sevmekle başlar her şey. Sevmek lazım,” sözü bana kılavuzluk eden bir öğüt oldu. İnsanı sevmediğiniz zaman sanatın hiçbir dalıyla uğraşamazsınız. Her ürettiğiniz şey insana ait olmalı, toplumsal bir yanı olmalı. Sait Faik bunu çok iyi başarmış ve onun izinden, yolundan giden biri olarak “Bir insanı sevmekle başlar her şey” sözü benim pusulam olmuştur.

“Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik” adlı eser, tiyatrodan önce bir kitap olarak insanlarla buluşturmuştunuz, 2021 yılında… Bu kitabın içeriğinde Sait Faik’le ilgili neler vardı? Nasıl dönüşler aldınız? 

“Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik”, daha çok ortaokul ve lise çağındaki gençler için yazdığım bir öykü denemesi gibiydi. Okullarda özellikle lise öğrencileriyle yaptığımız söyleşilerde Sait Faik’in çok sevildiğini gördüm. Çünkü yazdığı hikâyelerdeki o yalınlığı bütün öğrenciler fark ediyordu. Bu kitap da  Sait Faik'in hikâye kahramanlarının peşine düşen, onun hikâye kahramanlarını aramak üzere vapur yolculuğu yapan ve onun yaşadığı Burgazada'ya gidip hikâye kahramanlarını böyle betimsel olarak arayan bir yazarın hikâyesiydi. Genç arkadaşlar bu kitabımı okudukları zaman çok beğenmişlerdi ve “Abi sen bir tiyatro oyuncusun, bunu oynamalısın, biz de gelip seyrederiz,” şeklinde dönüşler yapmışlardı. Biz de “Bu hikâyeyi sahneye taşısak nasıl olur?” diye düşündük. Ve şimdi perde zamanı… 

Söylediğiniz gibi şimdi perde zamanı. Tiyatroya dönüşme sürecini sizden dinleyelim. Kitaba geri dönüşlerden sonra mı karar verdiniz? 

“Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik” adlı kitabı yazarken aslında bunu günün birinde tiyatroya uyarlarım gibi bir fikrim yoktu. Okul çağındaki genç arkadaşlara; İstanbullu bir yazarı tanıtmak, dünya çapında bir öykücüyle tanıştırmak niyetindeydim. Ama onun eserlerini olduğu gibi tiyatroda da seyircisiyle buluşmak istedi, içimdeki o tiyatroculuk ruhu. Arkadaşlarımla dostlarımla, meslektaşlarımla bunu paylaştım. Kendimi ona ve onun hikâye kahramanlarına çok benzetiyordum. Yazmaya başladım ve onun hikâye kahramanlarının izini süren bir adamı sahneye taşıdım. Onun hikâyelerindeki satır aralarını sahneye taşımak beni mutlu etti. Umarım bundan sonra izleyenleri de mutlu edecektir. Hayatımın çok önemli yerinde olduğunu söylemiştim ve bu projeyi çok uzun yıllar oynayacağım diye düşünüyorum. Tabii bunun takdirini seyirciler verecek. İnşallah çok uzun soluklu olur.

“Kahramanlarinin izini sürmek bize mutluluk veriyor”

“Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik” tiyatro oyunun hazırlık sürecinden de bahseder misiniz? Tiyatro sahnesinde siz Sait Faik’in hangi öykülerindeki karakterlerin peşine düşeceksiniz? 

İki aydan fazla bir süredir prova yapıyoruz. Prodüktöründen, ışıkçısına, ışıkçısından, müzik yapanına, dekorcusuna, kostümcüsüne, yönetmenine, oyuncusuna kadar bu bir takım işi ve bunu hep birlikte ortaya koyduk. Tiyatroda; Sait Faik’i hayalinde canlandıran oyuncu bir yazarın, onun öykü kahramanlarını daha iyi tanımak ve tanıtmak uğruna Ada’ya gitmesi ve adada gördüklerini, yaşadıklarını bize anlatması ile geçiyor. 48 yıllık kısacak yaşamına edebi anlamda neler yerleştirmiş? Daha çok bunu ortaya çıkarmaya çalıştık. Sait Faik'in hikâyelerinde hep yalnız insanlar vardır ama sadece insanlar değil mesela Marmara Denizi'nin otuz sekiz kulaç dibindeki bir balığın oltasını koparması bile onu heyecanlandıran bir yazardır. Bulutları, uçurtmaları, yolda karşılaştığı Karabaş'ı ya da Sandal Mehmet'i, Ada’nın en küçük balıkçısını, denize kıyısı olan evlerde yaşayan gürbüz çocukları, ada kahvesini, Topal Martı’yı, insanlara kötülük yapıp kuşları ve yeşillikleri bitiren negatif karakterleri de yazan biriydi… Biz de tüm bu hikayeleri ve yazın hayatından toplumsal olarak bize ulaştırmak istediklerini sahne üzerine taşıyoruz. Onun hikâye kahramanlarının peşine düşmek, izini sürmek bize mutluluk veriyor.

Onun dolaştığı yerlerde onun ayak izlerini aradım

Bu kitabı yazmadan ya da tiyatro fikri doğduğunda onu daha yakından tanımak için onun geçtiği yerlerden geçtiniz mi, onunla aynı yolu yürüdünüz mü? 

“Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik” kitabını yazarken Burgaz Ada’da bir hafta konakladım. Onun hikâyelerinin geçtiği yerleri gezdim, gördüm. Onun dolaştığı yerlerde onun ayak izlerini, hikâyelerinin kahramanlarını aradım. Burada annesi ve babasıyla yaşadığı köşkü Darüşşafaka Vakfı'na bırakıyorlar. Vakıf, evi son derece modern bir müze haline getirmiş. O müzeyi on kere falan ziyaret etmişimdir. Yaşadığı oda, yazı masası, yazı masasında işittiği rüzgâr, bahçesi, salonu, hele ki yatak odası beni çok etkilemişti. Hala yatak odasında duran, belli ki hastalığının son günlerinde giydiği beyaz kan lekeli pijamalarını gördüğümde çok üzülmüştüm. Kırk sekiz yıllık gencecik bir yaşam. Burgaz Ada onun nefes aldığı bir yerdi ve onun soluk aldığı her yeri gezip görmeye, kendi gözümle zamanın ruhunu hissetmeye çalıştım. Ve orada hissettiklerimi de sahne üzerinde seyircilere hissettirmeye çalışıyorum.

Sizi bir şapka ile görüyoruz, Sait Faik’in de akıllara ilk gelen fotoğrafında bir şapka var… O şapkayı taktığınızda ne hissediyorsunuz? 

Sait Faik'in şapkası, onun simgesi… Hatta biz o simgeyi afişimize de yansıttık. O şapkayı taktıktan sonra onunla sonsuza kadar yaşayabilirim, sokaklarda onunla özgür dolaşabilirim. Adaya gidip adadaki bütün sessizlikleri satır aralarına orada yaşayabilirim. Yalnızlığımla kalıp cebimde bir simit parçası ve susamlarla birlikte yolda gördüğüm herkesle konuşabilirim, onun dost köpeği Arap, evde hasta yatağında yatan anası, köşkün karşısındaki küçük parkta oturduğumda gözümün önüne siyah beyaz fotoğraflar gelir. O fotoğraflarda Leyla Erbil, Nazım Hikmet, Orhan Veli, Yaşar Kemal Tahir, Orhan Kemal gibi bütün yazarları da Sait Faik'in penceresinden değerlendirebilirim, diye düşünüyorum.

“Bir yanini eksik birakacağim” diye endişelerim var 

Sait Faik önemli bir isim dedik… Onunla ilgili bir tiyatro metni oluştururken, onu sahneleme düşüncenizde bir tereddüt yaşadınız mı? 

Onu sahne üzerine taşırken Sait Faik Usta'nın hikâye kahramanlarını anlatmak konusunda bir çekincemiz olmadı. Ancak şu anda tek korkum var, “Beğenilmemesi ve bu kadar iyi bir edebiyatçının az tanınması.” Onu, Türk edebiyatının rüzgâr gibi gülü gibi düşünün, “Bir yanını eksik bırakacağım” diye endişelerim var. Bu tiyatro yolculuğu bize nereye götürecek, zaman içerisinde nasıl evrilecek hep birlikte göreceğiz. Tiyatro canlı bir organizma. Ne olursa olsun onun laflarıyla, onun ruhuyla hemhal olmak beni mutlu edecek diye düşünüyorum.

Tek kişilik bir oyun bu… Tiyatro sahnesinde tek olmak zor mudur? 

Tiyatroda olmak çok keyifli. İster tiyatro sahnesinde tek kişi olun, ister orkestra olun. Tiyatro üzerinden insanlara bir şey aktarmak, karşılıklı iletişim halinde olmak, interaktif olmak çok keyifli bir duygu. Tek başına olmanın da birtakım zorlukları vardır. Ama hiç zorlukları düşünmedik. Özellikle Sait Faik gibi bir ustanın hikâye kahramanlarını sahne üzerinden haykırmak, onları konuşturmak, oynamak, onlara can vermek, onların ruhunu seyirciye aktarmak bizim için büyük bir keyif. 

“Türkiye'de oynamadık okul, oynamadık kurum bırakmayacağız” 

AKM’de oyunlarınız devam edecek. Daha sonrasında turne olacak mı? 

AKM, Türkiye'deki her tiyatrocunun oynamak istediği bir yerdir. Burası, kültür ve sanatın kalbinin attığı yerdir. Benim için orada oynamak çok büyük bir heyecan, çok büyük bir gurur. AKM temsilleri sonrası Ankara, İzmir gibi şehirlerde turnelerimiz var. İstanbul, Bursa ve diğer şehirlerde okullarda oyunumuzu sahneleyeceğiz ve Türkiye'nin her yerinde özellikle genç arkadaşlara nefesimizin yettiği kadar her yerde Sait Faik ve onun hikâye kahramanlarını, onun yazın hayatını herkese ulaştırmaya çalışacağız. Sait Faik’i daha çok insana tanıtmak, daha çok insanla buluşturmak bizim şu anki en büyük amacımız. İnşallah bu yolculuğumuz yıllar boyu sürer. Türkiye'de oynamadık okul, oynamadık kurum bırakmayacağız. 

Bundan sonra Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Aziz Nesin de olabilir

Bu projeniz yeni başlıyor ama sonrasında başka öykücüler ile başka yolculuklar olur mu?

Bundan sonraki projelerimizde Sait Faik gibi; Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz olabilir. Çok güzel eserleri, hikâyeleri, öyküleri olan yazarlarımız var. Bunları böyle birer misyon edinip birer görevmiş gibi sahneye taşıyabiliriz. Zaten edebiyatı çok seven biriyim. Çok okuyan, çok takip eden biriyimdir. Bunları sahne üzerine taşımak asıl görevim olan tiyatroculuğumla örtüşecektir. Bu anlamda eylemlerimiz devam edecek. 

Merve Yılmaz Oruç
Merve Yılmaz Oruç

Gazeteci. 28 Şubat 1991 tarihinde İstanbul Eyüpsultan’da doğdu. Evli ve bir çocuk annesi. Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden 2013 yılında mezun oldu. Önce sektörel bir der ...

Yorum Yaz